ben yerinizde olsam devlet okuluna gönderirim. o esnada koleje vereceğim parayı da biriktirir, üniversiteye yurtdışına gönderirim. hiç kolej olayına bulaşmam.

kolejlerde genelde (belki ilk 5 ayrı) bir numara yok. zaten parası olan gidiyor. e Bilkent'i paralı kazanmakta da bir numara yok. e o zaman ne halt etmeye ödedik biz bu paraları?

iyi bir devlet okulu en iyi seçenek gibi görünüyor...

Koleji bilmem ama devlet okulları çok fena bir halde maalesef

Mahalleniz iyiyse (cankaya filan gibi) iyi de bir ogretmen buluyorsaniz devlete verin.

bahçeşehirde bilingual eğitim var, bi gözden geçirin derim..

Çocuğum olsa kesinlikle ted ankara koleji'ne yollardım.

kolejlerde universite kazananlarin daha cok ozel universiteye gitmesinin sebebi zaten daha cok boyle yonlendirilmeleri, yoksa Tifil'da okuyup devlet universitesini kazanamayacak kadar kotu egitim gormek diye bir sey yok. ozel okulun tek artisi iyi okula girebilme ihtimali de degil bu arada, ne olursa olsun dil egitimi daha iyi (duzgun ozel okullarin), hocalari daha iyi, cocuk ortalama devlet okulundan ciktigi gibi cikmiyor bence kesinlikle, daha iyi bir egitimi var.
ama turkiye'de iyi ozel okullarin fiyatlari inanilmaz bir seviyede, iki cocugunuz var, iki cocugu iyi bir ozel okulda okutmak icin gercekten cok zorluk cekersiniz, dusunun ki bir sene iki sene degil en az 10 sene inanilmaz paralar, cok zor bir sey. dolayisiyla bence turkiye'de ozel okula verilen paralar dikkate alindiginda, ozellikle ilk okulda ogretmen cok onemli, iyi bir ogretmenin oldugu devlet okuluna/sinifa verin, arttirabildiginiz kadar parayi arttirarak biriktirirseniz ve bence hatta dovize yatirim yaparsaniz dediginiz gibi o paralarla ilerde yurticinde hatta yurtdisinda bile okutursunuz. ancak dil egitimini ihmal etmeyin kesinlikle, yasi geldiginde yazlari yurtdisina yaz kamplarina vs. de gonderebilirsiniz.

bence önemli olan sınıf öğretmeni. devlet okulundaki öğretmenleri araştırın, veliler memnun muymuş. memnun değillerse iyi bir sınıf öğretmeni olan okulu seçin. öğretmenleri iyiyse devlet okulu olmasının bir dezavantaj yaratacağını düşünmüyorum.

Çocuğun mayasında okumak varsa kümeste eğitim görse okur anlar idealinin peşinde koşar. Devlet okuluna verin derim, özel okul denilince halkımız bebelerin üzerine bilgi tozu serpiştirilip yoğuruluyor ve aha sizin bebe bir mark , bir elon efenime söyliyeyim bill olacak zannediyor :)
Tespitiniz çok doğru kolejlerde okutuluyorlar başarı listeleri binalara asılıyor dişe dokunur kaç üniversite var 15-20 , geri kalanı ?
Çocuğunuza zaten bale, yakın dövüş eğitimi gibi ona bir şeyler katacak aktivitelere başlamışsınız bu akıl ve yolda devam edin.
İlçede 6 lise (2'si meslek) 2 çoookk methedilen özel lise var, geçen yılın başarı ortalamaları istatistiki olarak elimizde. Devlet lisesi %91 başarı ( %8 özel üniversite geriye kalanı devlet üniversiteleri ) , 2 özel lise başarı oranı %93 (%13 devlet üniversitesi geri kalanı özel üniversite).
Burada asıl soru şu olmalı o okul benim kızımın okuması gereken devlet okulu mu ?
Not: MEB çalışanıyım

Benim ozel okulla ilgili dusuncem, eger gercekten cocuga ekstra verebilecegi bir sey varsa o masrafa deger, yoksa bir cok ebeveyn gibi "Cocuk herkesle ayni okulda okumasin" derdindeyseniz bence o masrafa degmez zira o yolun sonu ya cocuk bir lise kazanincaya, olmadi universiteye ya da egitim hayatinin sonuna kadar gidiyor.

Esim ogretmen oldugu icin oldukca yakindan biliyorum: Ozel okullarin onemli bir kismi (Baya baya isim yapmis olanlar da) "Her sey dahil tatil koyu" gibi, disardan cok guzel gozukuyorlar. Aktiviteler, etkinlikler, kaliteli bir egitim vaadi vb. ama sonra goruyorsunuz ki egitim o kadar kaliteli degil (Zira oradaki ogretmenler uc kurusa calisan ve hemen hepsi devlette calisma hayali kuran insanlar), aktiviteler o kadar abartilacak seyler degil ve cogunlukla ekstra maliyet yaratiyorlar, okulun ekipmanlari ve imkanlari 40 yilda bir ogrencinin kullanimina sunuldugu icin bir ayricalik yaratmiyor vb.

TED kolej vb. gibi yerlerde bu denklem tersine donuyor cunku bu okullar her seyden ote cocuga kiymetli bir sosyal cevre ve karakter kazandiriyor.

Acizane tavsiyem, yakindaki devlet okulu herhangi bir sebepten dolayi adi ozel olarak kotuye cikmamis bir okulsa bence ona gonderin. Ozel okula gonderecekseniz de gercekten iyi bir ozel okula gonderin.

Tevfik Fikret´e eger cocugun Fransizca ogrenmesinin sizin icin bir esprisi yoksa ya da Fransa´da okutma ihtimalini hic dusunmezseniz, gondermeyin. Hocalari iyidir, hepsi iyi üniversitelerden gelirler, o kismi ayri. Benim universite hocamin dahi ovdugu bir okuldu.

Ortalama bir ozel okula gidecegine, iyi bir muhitte devlet okuluna gondermek mantikli bence. Guvenlik ve temizlik disinda sagladigi cok ekstradan seyler yok Doga Koleji capindakilerin. Yegenlerim Ankara´daki subelerine gidiyorlar Doga´nin, ama gercekten yalnizca bu iki nedenden dolayi.

O kadar parayi gercekten her ay kenara koymazsiniz, cok utopik bir yaklasim bence. Ama hesap acip, her ay bir miktar bunun icin yatirim yapmaniz harika bir fikir.

Belki liseye gecerken yine dusunmeniz gereken bir ikilem, cünkü sosyal cevre-networking derseniz, o is cok koklu kurumlarda lise yillarinda basliyor.

1. Fazla kilonuz var ise kabin bagajında risk almayın. Sırt çantası falan tartmazlar genelde ama valizi tartıyorlar ve kol gibi ekstra çıkabilir. Gerek yok maceraya.

2. Online check in yapın siz, bagaj teslimden verirsiniz bagajı. Almama gibi bir durum yok.

kabin bagajı için bir kutu var. bagaj onun içine sığmalı ve 8kg altında olmalı. kontrol işi biraz tesadüf. kontuardan alınan bagaj otomatk olarak bant üstünde tartılıyor.

4 senedir pegasusla yurt içi yurt dışı uçuyorum. şimdiye kadar online checkin yapıp kapıya gittiğimde hiç bagajım tartılmadı. zaten o esnada millet boardinge yükleniyor, bi dk diyip kimsenin bagajı tartmayla uğraşmıyorlar.

kabine sığabilecek bişeyse sorun olmayacağını düşünüyorum.

şimdiye kadar hiç tartılmadı çantalarım ufak bir ihtimal ama risk almayın yinede.

1. kabin bagajını en son uçağa binişteki kontrolde bakarlarsa bakıyorlar, onda da kilonun pek bir önemi yok,hacim önemli, kapıda bir kutu var onun içine sığması şartına bakıyorlar. son 10 yılda net olarak 1 kez hatırlıyorum kontrol edip kapıdan milleti döndürdüklerini, yani normal bir sırt çantasına 15 kg koysanız hiç sorun olmadan geçersiniz. kabindeki başüstü raflara zar zor giren bavullar ile giriyor millet.
2. evet. hatta bazen avantaj bile olabiliyor, online check in yapanlar için ayrı kontuar açabiliyorlar.

Genelde yurtdisindan donuste tartiyorlar. Sabihada tartildigini gormedim

1. geçen sene bu zamanlar sabiha-amsterdam uçuşumuz için bizi uçağa almadan hemen önce kabin bagajımızı tarttılar ve çanta 1 küsür kilo kadar ağır çıktı. ödeyeceğimiz ekstra parayı hesaplıyorlardı tam. ben çirkefleşip dedim ki "ben onun içindekileri üzerime giyecektim" dedim ve hakikaten çantadan kıyafetleri çıkarıp üst üste giymeye başladım. adam şaşkınlıkla bana bakıp iç geçirdi, "neyse tamam geçin hadi" falan dedi.

parayı yoldan topluyoruz sanki. bir de surat yapıyor. hacim sınırlaması tamam ama şu kilo sınırına sinir oluyorum cidden.

2. eğer yurtdışına uçuyorsan kabin bagajı dışında bir bagaj hakkın olmayabilir. bakman lazım. aldığın bilet tipine göre değişiyor bu. yurtdışı uçuyorsan ve en ucuz tip olan süper eko bileti aldıysan sadece 8 kg'lık bir kabin bagajı hakkın var, bu durumda kontuardan uçağın içine bagaj veremezsin.

yurtiçine uçuyorsan ise sorun yok, uçak içine 15 kiloya kadar bagaj verebiliyorsun.

:) bı sweatshirt vardı onu içime giyeyim bari

“yapmaz öyle şey” lafını çok iyi tanıdığım kişiler haricinde kullanmam. herkesten her şey beklenir. hatta kimileri de bu sapkınlıklarını örtmek için böyle meslekler seçiyor. yeşilay derneği başkanı uyuşturucu ticaretinden hapse girdi örneğin :)

bana kalırsa bu tip “yapmaz o” genellemeleri eskide kaldı. artık pek kimse mesleğine göre insanı yargılamıyor. elimizde bunu yapmamak için bol miktarda örnek var maalesef.

Burada vardi gecen bi baslik, doktor taciz muhabbeti ama millet “doktor yapmaz oyle sey” diyordu. yapiyorlar iste, eksi’deki baslik guzel ornek olmus. Insanlari gozunde buyutmek, saflik, sokaktan uzak yetismek, insanlardan kopuk yasamak insani “... yapmaz oyle sey” kafasina getiriyor.

Herkes her seyi yapar, secici olacaksin ve gozunde kimseyi buyutmeyeceksin.

(bkz: halo etkisi) ile ilgili biraz... “başarılı”, o zaman “iyi insan”dır, mesela.

“Meslek icabı” paso olaylar içindeyim ve yapılan şeylerin niteliğiyle yapan kişinin karakteri arasında herhangi bir korelasyon kuramıyor beynim artık, herkes her şeyi yapabilir benim gözümde; herkesin bir zaafı var hayatta bazıları gösteriyor bazıları göstermiyor

@istanbul kanatlarimin altinda

Tanıdığınız kişiler harici kullanmamanız hakkında çok haklısınız. Doğrudur ama artık eskide kaldı lafı bence doğru değil. Eskide filan kalmadı. İnsanlar hala bu kafada.

İşte tam bunun üstüne @eazy'nin dediği o başlığı hatırlatırım. Bu sadece bir örnek tabi.

Acuvue oasis

Acuvue oasis kullandım memnun kalmadım o yüzden biofinity

oasys ve biofinity vs diğer lensleri kullandım, en rahatı biofinity gelddi bana

oasis biofinitye göre daha sağlam, biofinity hemen yırtılıyor, yoksa çok rahat bir lens.

yıllardır biofinity

Yıllarca oasis sonrasında biofinity ve oasis kullandığım yıllarıma acıyorum.

Astigmatspor

Biofinity kullanıyorum ben de.

acuvuve oasys kullandım, memnun kalmadım +1

kesinlikle "air optix plus - hydraglyde" ı denemelisin. gece gündüz, haftalarca gözümden çıkarmıyorum. şimdiye kadar hiç yanma/batma yapmadı. müthiş rahatlık.

--
HyrdaGlyde, kullanım konforunu arttıran Moisture Matrix (nem matrisi) ile üretilmiştir. Bu sayede normal lenslerden daha fazla oksijen geçirgenliğine sahiptir. Air Optix Plus HydraGlyde Silikon Hidrojel kontak lensler, gece ve gündüz gözlerinizde kalarak rahatlıkla uyuyabileceğiniz ender lenslerden biridir.
--

uzun zamandır biofinity kullanıyorum hiç yırtılma da olmadı ilginç. belki tırnaklarım kısa diye bilmiyorum.
ben çok memnunum..

Mobilden takip ediyorum soruyu.

Sorunuza cevap değil ama formatı bozmayayım. Ben elegance comfort kullandım. İdare eder.

illa duvar örtüsü olarak almak zorunda değilsin aslında. mesela bir kere denk geldik, özdilekte tek kalmış outlet nevresimler satılıyordu ucuza. bazılarının desenleri şekilleri çok iyiydi. onlardan alıp asmıştık, baya güzel oldu duvarda.

ya da ikeada kumaşlar var. onların da değişik desenlileri var. bir de h&m'in havluları ve örtülerine bakabilirsin.

bunlar dışında, biraz çarşı pazar gezersen kumaş satan tezgahlardan da çok değişik şeyler çıkar mutlaka.

www.google.com

Arada koklarsan güzel de kafa yapar :)

Kullanılması biraz değişiktir. Yapıştırılacak iki yüzeye ayrı ayrı sürülür. Bir süre beklenir. İki yüzey bir araya getirilip bir süre baskı uygulanır.

www.hepsiburada.com

Bunu alın geçin, Bally, Derby falan salıyor kendini bir süre sonra, linkteki endüstriyel yapıştırıcıyı kullanın gayet sağlam olur.

Güç uygulayacak aparatınız (işkence vs.) yoksa karbonat-japon kardeşliği (işinizi görür) yoksa @mirket'in derby tavsiyesi ama illaki bir baskı uygulamak gerekiyor düzgün olması için.

@mirket @beherit @synax ya bana hemen bugünü kurtaracak bir şey lazım baliyi buradan kırtasiyeden bulabilirim ama baskı uygulama şansım yok en fazla güzelce sürüp ayakkabıyı giyip üstüne basabilirim :) beni akşam eve gidene kadar idare eder mi? ya da diğer ayakkabıları evdeyken sürüp mandal taksam bikaç saat kalsa o sabitlemek için yeterli olur mu?

O zaman @Mirket'in dediği gibi Bally alın yapıştırın, idare eder eve gidene kadar. Mandalla falan olacak iş değil tabii o, ayakkabı tamircisi bulun uğraşmayın. :)

ben şununla birkaç ayakkabı ve patlamış şişme yatak tamir ettim, asla bir açılma vs olmadı.

www.koctas.com.tr

uygulamak için yapıştırdıktan sonra üzerine ağırlık koyup hareket ettirmeden 48 saat bekletmen gerektiği için bugünlük işini görmez, ama zamanın olduğunda tavsiye ederim. ağırlık olarak da ben ağır bir masanın ayağını kullanıyorum.

uygun fiyatlı migros gibi yerlerde olan, hem rahatsız hem de dayanıksız modeller var.

rahat ve kaliteli istiyorsan decathlona bak, fiyatı yüksektir ama migros gibi yerlerde satılanlara benzemez tabii ki, hem rahartlık hem sağlamlık açısından

kollu ahşap olanlar nasıl ? onlar daha rahat gibi gözüküyor?

Onları sırtında tasiyamazsin. Araç lazım. Katlanmiyorlar ve ağırlar diğerine göre

uygun fiyat= çöp, bel ve sırt ağrısı, pişmanlık, küfür ve beddua.

alınması gereken: decathlonda 75 tl ye satılan en makulu.

hocam dechatlon'dan şaşmayın.

en kolay tasiyabileceginiz bu tipler, aliexpreste de var. ama ayi gibi oturursaniz kirilir. kibar kullanmak gerek.

www.hepsiburada.com


daha saglam ama daha agirlari icin de decathlon.

para son kriter olsun. o migros bim tipi katlanirlar bir yaz anca saglam kaliyor.

dekatlondakiler de ağır geldi bana. şunlar hafif gibi. rahatlıkları nasıl bilemiyorum bunu da.

www.hepsiburada.com

bunlar standart migros bim tipi katlanir sandalye. iki tanesi 110 tl diyor. yine 55e geliyor tanesi. belki birazcik daha kalitelidir.

55 verip onu alip bir yaz kullanacagina 75e bunu al, hep kullan

www.hepsiburada.com

benim adi ve rahatsız, migroslarda satılıyor dediğim modelin linkini paylaşmışsın.

migrosta satılanların ömrü sık kullanacaksan yaklaşık 2 sene. ayda bir iki kullanacaksan daha da uzun gider. decathlondakilere ise hiçbir şey olduğunu görmedim.

rahatlık açısından decathlondakiler daha önde tabi. ama migrostakiler de gayet idare ediyor. sonuçta saatlerce oturduğun zaman her ikisi de belli bir süreden sonra rahatsızlık vermeye başlıyor zaten. tam rahatlık için biraz paraya kıymak lazım. ben mesela amazondan bir kamp sandalyesi aldım 2 sene önce, evimdeki koltuğumdan rahat. şuraya linkini de bırakayım.
www.amazon.com

taşıma kolaylığına gelirsek, bence migros ve decathlondakilerin arasında ağırlık bakımından bir fark yok. ama decathlonu taşıması daha kolay. sandlyenin üzerinde entegre, sağlam bir taşıma ipi var omuzuna asmak için. migrostakilerin ise sandalyeden ayrı bir taşıma çantası oluyor, sandalyeyi onun içine koyup omuza asıyorsun. ama o çanta yırtılıyor birkaç kullanımda. o olmadan da omzuna asamazsın, katlayıp elinde taşıman gerekir.

hepsiburada'da linkini gönderdiğin sandalye de migrosnkilere benziyor ama eğer bu tip alacaksan o hepsiburadadakini alma, gene migrostan al derim. migrostakiler gene belli bir kalitede oluyorlar. internetten alınca aynısını aldım sanıyorsun ama gelen ürün baya kalitesiz oluyor.

iri yarı ya da uzun biri kullanacaksa kesinlikle decathlon'dan aşağısını almamak lazım yalnız. biraz hızlı oturdukları zaman migrosunkileri kırıyorlar :)

bir de decathlonda iki tip sandalye var, birinin bardak koyma yeri yok. tam bir fail. bardak koyma yeri olsun mutlaka.

neden istifa etmek istiyorsun?

böyle mutsuz yaşanmaz, bas istifayı

İş tatmini falan yok. İş yaparken bugüne kadar neden bu kadar okudum ben aq bunun için mi diyorum. Onun dışında mesaisi falan fazla. İşten çıkmadan yarım saat önce mesai yapıyoruz deniyor ve kalmak zorundasın. Böyle olunca plan yapmak vs. rüya gibi. Ama daha çok iş tatmininin kötü olması ve geleceğimi kötü görmem. Ek olarak beyaz yakalı olarak çalışıp ölmek de bana zor ve yıpratıcı geliyor.

hocam önce iş bulup sonra istifayı basabilirsin, ama şu ortamda iş bulmadan yapma bence. farklı bir çalışma ortamında iyi ki bu bölümde okudum falan diyebilirsin. çalışma ortamı çok etkiliyor gerçekten.

hangi alanda mutlu olacağınızı düşünüyorsanız ona göre bir plan yapın.
bilmiyorsanız devam edin. zira iş değiştirmek isteseniz bile hali hazırda işi olan birinin şansı daha yüksektir.
eğer radikal bir değişikliğe gidecekseniz; örneğin ben bunu istemiyorum arkeolog olmak istiyorum diyorsanız şunu google'layın. "istifa mektubu nasıl yazılır" :)

kolay gelsin

ücretsiz izine çıkabilirsin ya da güzel bir tatile, istifa etme kesinlikle.

inan bende senin gibiyim, işsiz kalınca dahada mutsuz olacağım için akşama kadar şafak sayıyorum.

bir de mesai sonrası motivasyonunu arttırıcı şeyler yap, hemen eve kapanma, yoksa hayatın hep iş gibi oluyor :/

öyleyse size naçizane yol haritası teklifi yapayım. işten istifa etmeyin, bu arada R programını öğrenin (finansal-ekonomik verileri R ile işlemeyi öğrenin). peşinden isveçe iş başvurusu yapıp aylık en az 15.000 euro başlangıç maaşıyla isveçe taşının.

yapılmışı var. hatta o arkadaş iş başvurusu da yapmamıştı, iş teklifi ona gelmişti

edit: ve ayrıca o arkadaş öyle top üniversitelerden de mezun olmamıştı. iç anadolunun doğusu, doğu anadolunun batısındaki bir taşra üniversitesinden mezundu.

hocam öyle bir dünya yok, yarım saat kala kalıyoruz dediklerinde planım var diyip çık 3-5 defa yapsan en azından onlar seni atarlar sen niye istifa ediyorsun ? tazminatını alırsın en azından.

İşini sevmiyorsan kazandığın parayı güzel ezmiyorsun demek ki. Güzel harcarsan, çalışmak için can atarsın.

Yorucu, rutin iş hayatının getirdiği mutsuzluk bu ki kendin de başka bir işte yine böyle olacağını söylüyorsun. Tek yolu hayata renk katmak. Hafta sonlarını iyi değerlendirmek olabilir mesela. Çalışırken gelecek haftasonunu düşünmek sıkıcı haki kırar, motivasyon verir.

bence seni bu mesailer mahvetmiş. ben de beyaz yakayım ve bana da ara sıra geliyorlar böyle. dönem dönem yoğunluk oluyor bizde ve işlerimizin arttığı, eve 9-10'larda geldiğim dönemlerde hayattaki her şeyden nefret ediyorum. aklıma sürekli yarın istifayı basıp dağ başına yerleşip organik tarım yapma fikirleri doluşuyor :D mesai yapmayınca ama bariz çok mutluyum ve hiçbir şeyden şikayet etmiyorum.

iş tatmini bende de yok. bu konuyu bi ara kafama takıyordum. sonra dedim ki sadece para kazanmak ve kazandığın parayı işten arta kalan zamanlarda yemek için bu işe geliyorsun, iş dediğin seni tatmin etmek zorunda değil. parası iyiyse, üstüne bir de çalışma ortamında kafa dengi birileri varsa ve huzurla çalışıyorsan önemli olan o. ben de isterdim köpek gezdirerek bu hayat standardını yakalamayı, ama mümkün değil. eğer ailelerimiz çok zengin değilse mecburen bu gibi yerlerde çalışacağız. A şirketi olmasa B şirketi olacak. yapılacak en iyi şey; işten arta kalan zamanlarımızı maksimize etmeye ve o zamanlarda da maksimum verimi almaya çalışmak. yaşasın kapitalizm :)

bence sizin mesailer bu kadar çoksa yapabileceğin iki şey var; birincisi müdürünle konuşup bu zorunlu mesailerden baydığını uygun bir dille söyle. ben geçen sene müdürüme demiştim. "100 işimiz varsa mesai yaptığımızda geriye 99 işimiz kalıyor, bu işler böyle mesaiyle bitecek gibi değil. üstelik mesaiye kalınca ertesi günkü performansımız da düşüyor. bence zorunlu mesaiyi kaldıralım" demiştim. gerçekten işe yaradı. en azından bizim departmanda artık mesailer tamamen çalışanların keyfine kalmış durumda. kimse mesai yapıcaz demiyor. çok işi olan, yetiştirmek isteyen kalıyor, isteyen çıkıyor.

ikincisi, müdürünle konuşmana rağmen baktın olmuyor, ya da müdürün bu tarz konuşulacak birisi değil; o zaman iş değiştir. başka yere geçsem orada da çok mutlu olamayacak gibi hissediyorum diyorsun ya, mesaili çalışmayan bir yere kapak atarsan bu fikrin değişecektir bence.

Diyemeyiz. Çünkü en iyi mama diye bir şey yok. Benim kedime iyi gelen mama var, senin kendine iyi gelen mama var.

Ben sürekli aynı mamayı kullanmıyorum. Şu an brit care kullanıyorum ama.

Bu soruya hep aynı şeyi yazıyorum, N&D ev kedileri için pek faydalı değil. Bizim kedide cilt/mantar problemi oldu ve veteriner direkt mamaya bağladı, N&D gibi yüksek protein içerikli mamaların bizimki gibi evden çıkmayan, sıcak iklimde göt büyüten kedilerin karaciğerine fazla yüklendiğini söyledi. Pro Plan, Hills ya da Royal Canin kullanın dedi. Şimdi somonlu Pro Plan yiyor, arada değiştiriyoruz.

pro plan kullanıyordum kedim varken, tavsiye ederim.

N&D düşük tahıllı kısırlaştırılmış kedi maması kullanıyorum 2 kedim içinde, kullandığımdan beri genelde yayılıp yatan 6 yaşındaki göbekli kedim fitleşmeye ve oyun oynamaya başladı, ayrıca iki kedimde de tüylerinde farkedilir bir iyileşme oldu, yumuşacık parlak parlak oldular.

N&D'nin düşük tahıllı ve tahılsız diye seçenekleri var. Düşük tahıllı olanı baya iyi bence.

Ben eskiden royal canin ve pro plan alıyordum değiştirerek. 8-9 yıl falan bunları verdim, bir sorun da yoktu. Sonra kedilerden birinde egzama oldu. (2 kedim var, büyük olan kedimde egzama oldu) Derisinde yaralar çıktı. Veteriner mamadan olduğunu ve yaşlandıkça hassasiyeti arttığı için egzama olduğunu söyledi. Birkaç farklı mama denedik o dönem veterinerle, çünkü mamanın içeriğindeki hangi maddenin bizim kediye iyi gelmediğini denemeden bilemezmişiz. birkaç ay kadar sürdü bu egzamaları ve bir türlü doğru mamayı bulamadık. En sonunda "ND Düşük tahıllı balıklı ve portakallı" olan mamasını aldığımda kedimin egzamaları geçti. O günden beri de hep onu alıyorum.

Fusha'nın da dediği gibi her kediye iyi gelen mama başka oluyor.

Hiç yapmadım ama sanırım genel kanı kedinin yemeğini evde hazırlamanın en iyisi olduğu. Şuraya bir göz atabilirsin güzel yazmış.
www.suzionline.com

Diyemeyiz, acana ile orjen var pratikte. Ama teoride her kediye iyi gelen mama farklı, üstte de anlatılmış zaten.

Biz N&D düşük tahıllı kısırlaştırılmış mama kullanıyoruz, tüy sağlığı dahil her şey sorunsuz.

Benim sıkıntı göbeğindeki yağlanma. Günde 50 gr filan veriyorum. 3 yaşında sayılır. Kısır, dişi. Hareket de ettirmeye çalışıyoruz ama acaba eksik bi şey mi yapıyorum diye ben kendimi sorguluyorum. Mama değişikliğine gitsem hangisine geçeceğim bilmiyorum. Veteriner hekim proplan önermişti ama nasıl bi içeriği olduğu da araştırıldığında maalesef çok iyi olmadığı da ortaya çıkıyor. Bilmiyorum.

Kediden kediye değişiyor o.
Bizim Pençe,(adı budur kendisinin) Whiskas seviyor çoğu zaman mesela.

En iyi mamayı bulmak için farklı markaların içeriklerini karşılaştırmak ve kedinizin mamaya nasıl tepki verdiğini gözlemlemek en doğru yöntem olacaktır. Unutmayın, kedinizin tüylerinin parlak, enerjisinin yüksek olması ve sağlıklı bir dışkılama düzenine sahip olması, doğru mamayı bulduğunuzun en önemli işaretleridir. Önerdiğim kedi mamaları(www.dudopet.com) var mıdır vardır ama kedinize göre seçin derim. hill's kullanıyorum ben

evde su an yas mama olarak lucky lou, animonda carny, feringa ve mjamjam var. dönüsümlü olarak farkli bir konserve aciyorum.
gencken atistirmalik olsun diye purizon ve acana veriyorduk ara ögünlerde ama 8 yastan sonra biraktik. fazla kilo aldiriyordu artik. zaten eskisi kadar atistirmalik da vermiyoruz, anca evde olmadigimizda koyuyoruz. onda da bu siralar lucky lou senior kullaniyoruz

kedilerde göbekteki yaglanma fazla kiloya isaret degil. primordial pouch deniyor ona, bircok biyolojik ve fiziksel özelligi var. mesela yüksek yerlerden atlarlarken ya da baska kedilerle kavga ederlerken ic organlarini karinlarina gelen darbelerden koruyor. ayni zamanda kosarken ve atlarken esneklik kazandiriyor, vs. kisir yetiskin ev kedisinin bebeklik döneminden sonra 4 kilo olmasini beklemek kediye haksizlik.

Brit Care kullanıyordum. Veteriner böbrek hastalığı başlangıcı ibareleri olduğu için özel mamaya geçmem gerektiğini söyledi. Şimdi Hills'in böbrek için özel mamasını vermeye başladım. Benim kedi minyonluktan ve narinlikten ölecek yapıda olduğu için kilo kontrolüne uygun mama konusunda çok yardımcı olamayacağım ne yazık ki.

Santorini değil mi orası ya? Sakinlik konusunda emin değilim ama terlik 44 numara bence.

sakız adası.
bol beyaz ama az güçlü mavi evler kısmı hariç kalan kriterler kesinlikle ok.

Dalamana gittim 5 gün önce. Oyle sakindi ki. Alakadan geçtik bir de akyaka cok kalabalıktı onun yanında.

Maddi sıkıntınız yoksa yurtdışına gidin ama ben olsam türkiyeden yana kullanırdım seçeneğimi. Ekonomik kriz oyle hissediliyor ki heryer bomboş.

Iztuzu plaji bile oyle sakindi ki. Kaya mezarliklarini görürsünüz bir tekne kiralar eşinizle bir saat özel olarak 150 liraya gezersiniz.

Koycegize gider özel bir şarap çiftliğinde tadım yaparsınız. Tam lokasyon olmadi ama o civarlar iyiydi.

iztuzu bu

praia atlantica diye aratirsaniz portekiz sahilleri ellerinizden oper.

sakiz +1

Dalyan-iztuzu yada demre suluklu plaji derim

Microsoft yeni cihazını geçen gün tanıttı. 2020 sonunda çıkacakmış. Sony'de yeni cihazını o zamanlara denk getirerek çıkartır.

Gamepass oyunlarını bilmiyorum ama 2020 oyun konusunda muhteşem bir sene olacak. Yıl boyunca çok efsane oyunlar çıkacak. Neredeyse her ay bir tane sağlam oyun var.

Karar senin :)

çevrende xbox sahibi varsa alınır. ps sahini daha çoksa ps öneririm. çünkü oyun serverları farklı. arkadaşlarına birlikte oynamayacaksan o kadar da zevkli olmuyor oyunlar.

ps+ oyun çeşitliliği,bilinirliliği,ulaşılabilirliliği.

Alma demeye geldim, online oyun oynacak mısın? (oyuncu bulabilirsen ne mutlu). Evetse; ayda 60 TL ödeyeceksin ki yılda 708 TL.

4K yazıyor orada inanma sadece filmlerde geçerli, oyunlarda upscale yapıyor (1K oyunu 4K oranına genişletmek) ki, 1K'yı bile 60fps'de oynatamayan makina.

Konsolun bu fiyatlara inmesi de zaten optik sürücüsü olmayan all-digital versiyonun duyurulması. Alıp satarım diyorsan yanında verdiği oyundan kar edersin en fazla.

Edit: ekleme - çıkarma

kız arkadaşımla oynayacağım sadece, beraber yaşıyoruz ara sıra açar, var olan konsolun sunduğu oyunları oynarız diyorum. playstation'da aylık üyelikle sanırım 3-5 oyun veriyor sadece, onun dışında satın almak gerekiyor.

PS4 Slim alabilirsiniz 1.700-1.800 TL arasında şu an. 12 aylık 179 TL Plus üyeliği Xbox'a oranla gayet ucuz. Ayrıca verdiği Plus oyunlarının harici güzel indirime giren oyunlar da bulunuyor (30 TL, 70 TL'den ucuz vs.). Xbox pişmanlıktır, uzak durun. :)

1800 liraya ps4 slim, +1 kol 300 lira. 2100 liraya geliyor. 400 lira daha pahalı. Xbox'taysa 1700 lira iki kollu fiyat zaten.

aslında aklım ps4'lerdeydi benim de ama fiyatlar pahalı geldi, ikinci ele de çok güvenemiyorum.

öncelikle fiyat çok uygunmuş. bende xbox one var. kinect de dahil 1400'e almıştım, ama 5 sene önce.!! bu 5 yıl boyunca sanırım evde olduğumuz her an xbox açıktı ve en ufak memnuniyetsizliğimiz olmadı açıkçası. sadece kinect'i umduğum kadar fazla kullanmadım.

sonuç olarak ben alman taraftarıyım.

tabi bizim evde akıllı tv veya başka bir medya center olmadığı için xbox bu kadar işimizi görüyor. yani oyunlarından öte spotify netflix ve youtube'u daha çok kullanıyoruz. eve geldiğimiz gibi ilk yaptığımız şey oradan müzik açmak. sen idare etmek demişsin ama bizim elimiz ayağımız resmen xbox :) eğer sizde başka bir medya oynatıcı cihaz varsa, xbox'la sadece oyun oynarız diyorsanız belki bizim kadar bağımlısı olmayabilirsiniz.

oyunlara gelirsek; ben uzaktan online oynanan oyunları çok tutmadım. aynı odada olmayınca o kadar keyfi çıkmıyor bana kalırsa ya da ben o kadar gamer biri değilim. erkek arkadaşımla birlikte oynuyoruz biz ve co-op oynayacaksak sadece overcooked, tricky towers, rayman gibi oyunlar oynuyoruz. demek istediğim; eğer co-op oynarız diye alıyorsanız bence co-op oyun seçeneği baya az. ama "biri açsın oynasın, diğeri de yanında oturup izlesin" şeklinde oynadığımız sürüyle oyun var ve bence asıl o şekilde çok daha keyifli zaman geçiriliyor.

asıl değinmek istediğim konu game pass ve gold üyelik. pek fazla kişi bundan haberdar değil anladığım kadarıyla. şimdi, bu üyelikleri yıllık parasını vereyim alayım dersen pahalı oluyor. her biri aylık 60 lira. bunun için kampanyaları yakalamak gerek. mesela black friday, yılbaşı, paskalya, sonbahar, yaz vs bahanesiyle sürekli kampanya yapıyorlar. ben şahsen hiç aylık 60 tl ödemedim bu aboneliklere. hep komik fiyatlara game pass aboneliği alıyorum. en son 3 aylık game pass'i toplam 5.90 tl'ye aldım. bundan önce 1 aylık 1 liraya almıştım. geçen gün gene aylık 5.90 yazıyordu. ve game pass içeriğinde çok güzel, sürükleyici oyunlar var. ucuz diye dandik şeyler koymamış adamlar yani. biz pek ekstra oyun almıyoruz o yüzden. bildiğim kadarıyla ps'de oyun oynamak için daha fazla paralar ödemek gerekiyor ve böyle game pass gibi bir uygulamaları yok. yamuluyorsam düzeltin :)

istanbul yakınlarında hijyenik kamp istiyorsanız kamp alanına gitmeyin, deniz kenarında boş bir koy bulup orada kamp kurun ve dağa taşa tuvaletinizi yapın çok daha temiz hissedersiniz. malesef istanbul çevresi için durum hep böyle.

tabi istanbul yakınlarında boş koy bulmak da çok ayrı bir zorluk. biz genelde keşan taraflarına gidiyoruz deniz+kamp istediğimizde. ama kamp alanı ya da tesis değil gittiğimz yer ve yol 5 saat kadar sürüyor.

ya da iğneadaya gidiyoruz. gene kamp alanı değil. ama doğası falan muhteşem. denize de girersiniz. gene de keşan'ın denizini tercih ederim, maldivler mübarek :)

biraz istanbul'dan uzaklaşırız derseniz kamp alanı olarak kömür limanı var gelibolu'da. orası baya iyi bak. hem denizi şahane, hem doğası güzel. yemekler çok lezzetli. tuvalet ve duşlar temizlik açısından baya idare eder durumda. (beklentilerinize bağlı olarak beğenmeyebilirsiniz, tuvaletler alaturka ve duşlar açık alanda alınıyor ama temiz yani) tabi yol 6 saat kadar sürer.

ya da kaz dağlarındaki kamp alanları var. gene istanbul'dan 6-7 saat sürebilir yol ama şahane kamp alanları vardır. hepsine gözünüz kapalı gidebilirsiniz.

istanbul'a yakın kamp alanı olarak da sahilkamp var şile'de. hiçbir zaman temiz olmamakla beraber tuvaleti ve duşu var. yiyecek içecek şeyler de alabiliyorsunuz. denizi dalgalı ama güzel. genelde haftasonları çok kalabalık olur.

Detaylı anlatımınız için teşekkür ederim. Açıkçası bizim aklımızda da ilk iğneada var. Eğer kararımız değişirse de gelibolundaki kömür limanını deniyor olacağız.

kilyos'ta baykuş plajı var, kamp kıstaslarınızı karşılıyor mu emin değilim gerçi. bir de denizi karadeniz olduğundan biraz dalgalı ve soğuk kaçabilir.

İç çamaşır olayı var. Adli tıpta kayboldu.

Kızın yerde ayağından çıkmış ayakkabısının duruşu
Adamların etrafı toplayıp gitmeleri
Plazadan çıkarlarken güvenlik görevlisi kızı sorunca "çıktı, görmedin mi" demeleri
İç çamaşır olayı
İki sanığın birbiriyle çelişen beyanları...

tecavüz delilleri mevcut ancak ilgili raporlarda oynamalar var. ayrıca alıkonma sonrası kadının ölümü suçu tüm yönleriyle olmasa bile netleştiriyor.

atladığı iddia edilen pencerede parmak izi yok

e işte sen de yazmışsın; şule çet adamın kendisini alıkoyduğunu iddia ediyor, mesajlar var. sonra da ölüyor. nasıl delil yetersizliği olabilir?

ayrıca sanıklar şule'nin pencere pervazına oturup sonra kendini aşağıya attığını iddia ediyorlar. ama bahsedilen pencerede pervazda ya da camda şule'ye ya da sanıklara ait hiçbir parmak izi bulunmamış. hepsini silmişler.

olay anında uyuduğunu iddia eden sanığın arkadaşı berk'in telefonunun hareketlerini gps'ten takip etmişler, aslında uyumuyormuş hareket halindeymiş.

sanık çağatay'ın annesini biri aramış, "ben savcıyım bana şu kadar para verirsen oğlunu kurtarırım" demiş. kadın parayı göndermiş. ama meğer arayan kişi savcı değilmiş dolandırıcıymış. kadın bunları mahkemede anlatıp dolandırıldığını iddia etti. bence bu bile yeterli bir delil. oğlunun suçlu olduğuna inanmıyorsan neden rüşvet veriyorsun?

kuyruğunda beşten fazla boğum yoksa, ki sanmıyorum, zehirli değildir. canını acıtmaktan başka bir zararı olmaz. ne yazık ki başkaları da olabilir.

ablamın Kanlıca'daki evinde de birkaç tane çıkmıştı. küçük tuvalet vardı evde alaturka, onun içinden geliyorlar demişlerdi. onun deliğini sürekli kapalı tuttuğumuzda başka gelmemişti.

biz de Muğla'da kamp yaparken karşılaşmıştık bir tanesiyle, hem de tam çadırımızın üzerinde :) oralarda yaşayanlara sorduğumuzda siyah ya da koyu kahverengi olanların zehirli olmadığını, sürekli gördüklerini söylemişlerdi.

Geçen hafta arkadaşı soktu bir tanesi. Zehirli değil sanırım söylendiği gibi.

Merhaba; aşağıda akreplerle ilgili bilgi bulabilirsiniz. Çok fazla akrep türü (2 bin küsür) olmasına rağmen öldürücü zehire sahip olanları toplam tür'e göre oranı düşüktür (50 adet kadardı sanırım), ancak ilginç bir şekilde Türkiye'ye iki tanesi denk gelmiş.

bu iki ölümcül tür haricinde tehlikeli ve az tehlikeli kategorisinde bulunan akreplerin sokması ya sokulan kişinin zehir içeriğindeki maddelere alerjisi olduğundan yada küçük bedenli olmasından dolayı zehirin kan miktarına göre oranının yüksek kalmasından kaynaklı (cüce, çocuk vs.) ölümlere neden olabilir.

zehirsiz (insanlar için zararsız) akrepler için ise yine alerjik reaksiyon nedeni ile ölümler olabilir.

kuyruğundaki boğum ve zehirin etkisi konusu ise hurafedir, bütün akrepler iğne olan ucu ile birlikte 6 boğumdur, doğal anatomileri ve fizyolojileri böyledir.

Zehirli olan kara hayvanlarında sıcaklık artıp nem azaldıkça zehir gücü artar, deniz canlılarında ise deniz suyu soğudukça zehirleri artar.(genellemedir, istisnalar her zaman vardır) istanbul bu özelliklere sahip olan bir bölge değildir, sıcak ancak nemlidir. zehirli kara hayvanlarının sokması durumunda soğuk kompres, deniz canlıları için ise sıcak kompres ile zehirin etkisini yada etki gösterme zamanını azaltabilirsiniz. deniz canlılarının yakma, sokma eylemlerinde üzerine işemek aslında ısı içindir, bazı türler için ise sidik içerisinde bulunan amonyağın zehiri/asidi nötrleştirmesidir. tam bir hurafe sayılmaz yani, işe yarar.

www.wikizero.biz

Edit: bu arada akrepler zehirsizdir gibi bir şey düşünmeyin, tüm akrepler zehirlidir (yılanların tersine, zehirsiz yılan vardır ancak zehirsiz akrep yoktur) burada zehirsizden kastımız insan hayatını veya gündelik hayatı tehdit etmemesidir. bazı türler sinek ısırığı kadar rahatsız eder; kızarıklık, şişkinlik, kaşıntı verir, bazıları arı sokması gibidir, şişer kızarır, ağrı ve acı verir, bazıları mide bulantısı, baş dönmesi, denge kaybı, ateş çıkması vb. şekildedir ancak atlatırsınız.

Evet

manufacture: imalat. belli bir miktar hammaddeyi alırsın, tezgaha koyarsın, eğip bükersin, düzeltirsin, şekil verirsin, kaynak yaparsın, ısı uygularsın vs özel imalat yöntemleri kullanırsın ve eşi benzeri bulunmayan bir tek ürün meydana gelir. bu imalat olur.

produce: üretim. imalatı da kapsayan bir kelimedir bu aslında. anlam bakımından her şeyin üretildiğini söyleyebiliriz, ama kullanım açısından daha çok yapılan işlemler sonucunda pek çok ürün çıkıyorsa buna üretim deniliyor.

örnek vereyim. kunduraclar ayakkabı imalatı yapar ama nike ayakkabı üretir.

Manufacture baya sanayi üretimi ancak produce bireysel şeyler için de kullanılabiliyor. Productivity, being productive olayları mesela. Gün içinde sabahtan akşama tez yazan, tabloları hazırlayan biri de akşamına "I had a productive day, I produced a lot for my thesis" diyebilir.

kunduracılar ayakkabı imalatı yapar ama nike ayakkabı üretir +1

türkçe karşılıkları imalat ve üretim. tarımsal imalat denmez, tarımsal üretim denir mesela.

birinde öz kaynak var, birinde yok. biri pek çok yerden farklı malzemeler alır başka bir şeye iş gücü ile dönüştürür, imal eder. diğerinde ise öz kaynak vardır bunu destekler ve üretir, çoğaltır.

snapchat instagram'ın yerini almaya adaydı. instagram hikaye özelliğini ekleyip yine öne geçti. arkalarında facebook var, en az 10-15 sene daha evrimleşerek hayatımızda olmaya devam eder diye tahmin ediyorum.

biz facebooka üye olurken yaşlılar 10 yıl geriden geldi ancak instagrama her çağdan insan aynı anda ayak uydurdu. o yüzden uzun süre aramızda olur instagram

facebook kesin azaldı, çevremde hiç kullanan görmüyorum. bir ara annemler ve yaşıtları daha çok kullanıyordu, onlar bile bıraktı.

ben instagramı da kullanmıyorum artık. ayda belki 1-2 kere giriyorum ya da girmiyorum. geçende yakın bir arkadaşım evlilik teklifi almış, sadece instagramda paylaşmış. ben ise 2 gün sonra başkasından duydum. ya da başka bir arkadaşımın çocuğu doğmuş, o da sadece instagram'da paylaşmış. ben gene görmedim. sonra üstüne bir de bana darılmış neden tebrik etmedim diye :) bunlar kötü oluyor tabi. ama onun dışında bu kadar fazla zamanımı çalan ve bağımlılık yapan bir uygulamayı kullanmayı bıraktığım için mutluyum. onu kullanmayıp da kendime kalan zamanlarda atom parçalamıyorum elbette, gene boş işler yapıyorum muhtemelen ama değişik değişik boş işler yapıyorum en azından :) bir de tatillerimin yarısı "ay acaba hangi fotoğrafı koysam da hangi filitreyi uygulasam" derdiyle heba olup gitmiyor. zaten senede 10 gün tatil yapıyorum, ounla mı uğraşacağım.

bana öyle geliyor ki, birçok insan yavaş yavaş bu tarz düşüncelerle kullanmayı bırakacak. ilerisi için iki seçenek var. ya bu tarz içi boş, hiçbir şey üretmeyen ve doğru kullanılmadığında üretmeye de pek katkı sağlamayan sosyal medya uygulamaları popülerliğini yitirecek. ya da daha doğru kullanılmaya başlanacaklar. örneğin artık el-ayak-yemek vs fotoğrafları beğenilmemeye, habire her anını story atanlar takip edilmemeye başlanacak. nasıl ki facebook'ta bir ara herkes damar bir cümle, altına da -can yücel- yazıp paylaşıyordu, bir sürü insan da beğeniyordu. şu an ise çok saçma geliyor. instagram'daki çoğu fotoğrafa da bu gözle bakılmaya başlanacak bence.

avrupadaki bütün arkadaşlarım facebook kullanıyor. paylaşımlar vb. de hep ordan. instagramda kullanıyorlardı ama takip etmediğim için yoğunluğunu bilmiyorum. instagramın geleceğini görmüyorum maalesef, en ilgi orospusu bile bir süre sonra sıkılıp napıyorum ben burda diyebilir. instagrama hikaye özelliği gelince sıkmıştı çoğu kişiye.

Ulkemizin gosteris pesindeki kadin tabanina yayildi. Facebook mezarligi ustune biticektir yakinda. 10 sene sonrayi gorcegini pek sanmiyorum.

Facebook'u sadece Türkiye'den ya da kendi arkadaş çevresinden ibaret görenlerin aksine Facebook aktif kullanıcı sayısı düzenli olarak artıyor. Bu da zaten hisselerine yansıyor. Benim tahminim bir süre daha aynı hızla büyümeye devam edecek.

Twitter gelir modelini oturtamadığı için potansiyeli olan ama yıllardır kara yeni geçebilmiş bir şirket. Ne kadar sürdürülebilir olduğunu göreceğiz.

Instagram bana çok çerez bir sistem gibi geliyor, sanki hemen tüketilip yerine başka bir şey gelecek. Sebebi de herhangi bir teknik avantajı yok, çok kolay şekilde aynısı yapılabilir büyük yazılım firmaları tarafından. Zaten asıl gücü de Facebook'tan geliyor, Facebook hem kendi Facebook sistemini hem de Instagram ve WhatsApp'ı kontrol edebildiği için etkin şekilde reklam çalıştırabiliyor geçmişe kıyasla.

kediler ne yapar bilmiyorum ama güldüm: "ben şimdi ondan 1 yavru çalıp diğerinin altına koysam" çok yaşa...

nasıl algılar bilemiyorum, kedidir ne yapsa yeridir.
tavsiyem veterinerden kedi sütü tozu alıp kendin beslemen yönünde.

allahütealanın işine karışılmaz. çocuğu veren allah rızkını da verir.
öbür anneye de söyle, 2 tane daha yapsın. en az 3 çocuk.
hehheh.

valla bilemiyorum ya. ama hikaye çok tatlı. bir de hayvan sayfalarında böyle 2 anne 6-7 yavru beraber büyüyen kedi aileleri görmüştüm, yavrular kime yapışırsa onu emiyorlardı.

ay çalmayın kadının çocuğunu yahu. evlat acısı falan çeker.
yetiyodur sütü bence. çok zayıfsa anneyi besleyin bol su verin. iyi baksın kendine.

bence iyi fikir. deneyin, ise yaramazsa 3gun icinde iade edersiniz.

(annenin bebeyi dislamasi, yavrusu alinan annenin deli deli hareketlerde bulunmasi, bebenin cici anneye yanasmamasi)

kimsede tecrübe yoksa pazartesi deneyip bildiririm.

Annesi olmasaydı denemekten zarar gelmezdi ama şimdi riskli biraz. Sizin kokunuzun sinmesini engellersiniz eldiven ile vs de diğer annenin ve yavruların kokusu sinecektir. Olursa diğer taraf emzirmezse bu sefer kendi annesi de dışlayabilir.

Anneyi beslemek en mantıklı çözüm bence. Kaliteli bebe maması verin anneye süt yapacaktır.

tüyleri dökülmesinin sebebi nd.
royal canin sterilised verin. fit32 çok kilo aldırır. sterilised uygun. onun dışında da royal canin young male/young female verebilirsiniz, yine kısır kedi için bunlar da.

edit: tüy ve deri problemleri için de bir süre hair&skin maması verebilirsiniz.

selam,

benim de biri 11 diğeri 7 yaşında iki kısır kedim var.

öncelikle iki bilgi vereyim;

-tavuklu mamalar kedilerin tüylerinin daha çok dökülmesine yol açar. yanlış hatırlamıyorsam royal canin'lerin çoğu tavukluydu.
-kediler kışın sıcak kalmak için pek tüy dökmez, havalar ısındıkça ısı kontrolü için tüylerini azaltırlar. şu aralar ne yaparsanız yapın çok tüy dökecekler.

n&d'nin hangisini aldınız bilmiyorum ama portakallı balıklı olanını tavsiye ederim. royal canin ise malesef kaliteli diye geçinen ama içerik bakımından kesinlikle kaliteli olmayan bir mama. sormamışsınız ama, gene kaliteli olarak bilinen pro plan da öyle.

kilo kontrolüne gelirsek; ben 7 yaşındaki kedimin 6 kilo olduğunu görünce verdiğim mama miktarını yarıya düşürdüm. şu an 5.5 kilo. hala diyette :D yavaş yavaş gidiyor kiloları.

"kedinin mama kabı sürekli dolu olacak o gidip gelip yiyecek" derler ama doğru değil. bir sabah bir de akşam azar azar koyun.

@istanbul kanatlarimin altinda'nın söyledikleri ile ilgili söylemek istediğim bir kaç bir şey var,

1.si tavuklu mamalar tüy dökülmesine yol açmaz, tamamen kulaktan dolma bir bilgi bu ya da "tavuklu" mama satmayan bir veteriner/petshop'un satış stratejisi, sektörden biri olarak onu söyleyebilirim. Evcil hayvanınızın belirli gıdalara alerjisi olabilir, tavuğa da alerjisi olabilir ama bu kesinlikle tavuk alerjik demek değildir. Hatta kırmızı et daha alerjiktir. Bizim ülkemizdeki insanların kendi beslenme alışkanlıkları ile ilgili tavuğa ve kırmızı ete olan bakış açısından kaynaklanan bir ön yargı da var bu konuda.

şunu da söyleyeyim bugün hayvanınızda oluşacak hastalıklar ile ilgili kullanacağınız ve veterinerinizin vereceği prescription mamaların çok çok büyük çoğunluğu tavukludur yada tavuk+hindilidir.

kendi veterinerimden de örnek vermek gerekirse, bir dönem rc kullanmayın tavuklu deyip hills ve proplan tavsiye ederken şuan rc satmakta. bu tamamıyla firmalardan aldıkları mamaların iskontoları ve çalışma şekilleriyle alakalı maalesef.

bir 2.si de royal canin, proplan vb mamaların kalitesiz olduğu. Nd kullanan arkadaşlar nedense bu mamaları kötülerler, sanırım satın aldıkları yerlerden duydukları şeyler yine. Bu mamalar en iyisi değil, fakat kötü de değiller.
ND güzel bir mama, kötü demiyorum asla. yalnız protein oranı çok yüksek. Bizim ülkemizdeki pet hayvanları için iyi değil, sorun da buradan kaynaklanıyor. İklim sıcak, hayvanlar evlerde yeteri kadar hareket edip enerji harcayamıyor. bu yüzden de işte hayvanda her türlü deri ve tüy, böbrek, bağırsak sorunları, kalp hastalıkları çıkabiliyor. he varsa dağa ormana salabildiğiniz, ağaçlara tırmanabilen sonra eve dönüp gelip yatabilen bir kedi verilebilir. ND ile ilgili sorun bu.
Yine ND'yi de sorunsuz kullanan hayvanlar tabii ki olacaktır. ama dediğim gibi bu risklere yol açması çok olası.

Diyeceğim o ki nd her mamadan üstün diğerleri tükaka, ya da rc muhteşör nd tükaka diyecek bir şey yok.
Biraz sonra da barf yapan arkadaşlar yorumlarını yazarlar ki, gördüğüm kadarı ile de belki de en iyi beslenme şekli odur.

55" keşke imkan olsa da 65" olsa. "Bigger is better"

55" LG var bende. evde yer varsa 49" alabilirsiniz.

55" var bende de keşke daha büyük alsaydım diyo insan.

49 inc bazen bu bile küçük geliyor bizimkilere ama benim için yeterli.

çözünürlük arttıkça insan daha büyük olmasını istiyor. 50” yeterli benim için şu an ama daha 1 hafta oldu küçük gelmeye başladı. bu insanın “doyumsuzluk” içgüdüsü bir türlü susmuyor.

55" vardi 65"e yukselttim yil basinda.

büyük ve ucuz hımmmmmm. türk milleti büyük sever. 43 inç kullanıyorum. 55 inç tv koyacak kadar büyük odada oturmadığımdan. minimalizm iyidir iyi.

32" LCD ^^

kendisiyle aktif olarak xbox oynuyoruz ve film izliyoruz. sadece bazı oyunları oynarken koltuğu ekrana yakınlaştırmak gerekiyor :) çok alıştım. bugün bozulsa ve bir tv alacak olsam maks 43" alırdım. bundan sonra dev gibi gelirdi herhalde. büyük, daha da büyük, eeennn büyük ekranı almak bana mantıksız geliyor, özellikle dediğiniz gibi aktif izleyici değilseniz tamamen sokağa para saçmak ve gereksiz tüketim.

47" LG.

salonun ölçüleri ve izleme mesafesine göre ideal.

50 inç kullanıyorum. 55 almadığıma pişmanım ama çok değil. oda büyüklüğü ile alakalı. büyük odada küçük ekranla uzaktan izlemesi zevkli olmuyor detaylara hakim olamıyor sanki insan.

Özel dişçide tek dişe 500 TL vermiştim (Kanal+kaplama). Yukarıdaki fiyat iyi gözüküyor ama biraz daha iskonto yapabilir sanki.

yer neresi?

istanbul için konuşursak benim dişçimde kanal tedavisi fiyatı 700 liraymış, kendim yaptırmadım ama geçende bir hastasına söylerken duydum. kaplama nedir bilmiyorum.

Fazla ucuz.

yer florya
çok iyi dişçi
sınıf arkadaşı olduğu için indirim yaptığını söylemiş ancak piyasayı bilmediğinden güvenemedi

bu arada yazmayı unutmuşum pardon sadece 1 kaplama + 11 kanal tedavisi

2 kaplama, 2 kanal tedavisi, 5-6 dolgu ve temizletme 5500 lira tutmuştu. Bence gayet uygun fiyat. 11 diş çekimine bile bundan fazla fiyat veren yerler var.

İzmir'de 1 kanal tedavisi 450-600 bandında , çok iyi fiyat vermiş.

bence biraz daha iskonto yapılabilir.

daha fazla ne indirsin. piyasanın aşırı altında zaten.

Dişçi fiyatlarını bilmeyen indirsin diyor. Sırf benim 20lik diş çekimine özel hastane 500 tl istemişti. On numara fiyat daha bulamaz bunu.

esenler bağcılar fiyatları böyle. florya için çok uygun.

şüphe uyandıracak derecede ucuz. geçen sene birkaç dişime kanal-kaplama yatırdım her diş için 1000 lira verdim neredeyse.

edit: 1 kaplama + 11 kanalsa iyi gayet.

Facebook ta likya yolu lycan way tarzı bir grup var. Oraya sorabilirsin kesin bilgi için

selam.

ben bu geçtiğimiz nisan sonunda likya yolunun başlangıcını yürüdüm. cureforlove’a katılmamak elde değil, inanın nisan sonu bile fazla sıcaktı. ha yapılır mı, evet. ama sıcakta o kadar keyfini çıkaramayabilirsiniz, hele ki dediğiniz gibi antremanlı değilseniz.

en güzel rotanın ovacık’tan, yani meşhur likya yolu başlangıcı tabelasından başlayıp yediburunlar’a giden rota olduğunu okumuştum internetten farklı yerlerden. biz de zaten o rotanın tam ortasında kalan kabak koyunda biraz zaman geçirmek istiyorduk. dolayısıyla orayı yürüdük. olimpos taraflarını bilmediğim için yardımcı olamayacağım ama bizim deneyimleri anlatayım.

öncelikle lycian way diye uygulama var, onu indirin. bu bir likya yolu haritası. yol boyunca nerede ne varmış, çeşmeler, manzara izleme noktaları, köyler, şelaleler falan hepsini gösteriyor. gps bilgisini de açarsanız yürürken nerede olduğunuzu da görebilirsiniz, böylece en yakın köye ya da çeşmeye ne kadar yolunuz kaldığını anlayabilirsiniz.

ikinci olarak gerçekten mümkün olduğu kadar az ve hafif eşyalar alın. ocak tencere vs taşımayın, zaten kerbelaya gitmiyorsunuz, yol üstünde gözlemeciler falan var. rotanın tam ortasında kalan kabak koyunda ise her şey var. bu rota için pek fazla yiyecek taşımanıza gerek yok yani. yiyecek olarak paketli kavurma götürdük biz, değişik bir fikirdi ama baya iyiydi enerji açısından. tabi ilk gün bitirmek gerekiyor bozulmasın diye. onun dışında bolca çerez ve kuru meyve. bir yandan yürüyüp bir yandan atıştırmak keyifli oluyor. 2-3 sandviç alabilirsiniz, salamsız olsun ama. zaten pek de öyle acıkmıyorsunuz açıkçası.

özellikle yolun başında o kadar fazla yokuş çıkıyorsunuz ki, her bir gram fazlalık eziyet oluyor. o yüzden çantaya koyduğunuz bir poşeti bile düşünerek koyun. örneğin çadırın kazıklarını götürmeyin, oralarda bolca taş var ipler yardımıyla taşlara sabitlersiniz çadırı çok gerekirse. terlerim diye bir sürü tişört, çamaşır falan da götürmeyin. maks 3 tişört 3 çamaşır işinizi görür. yol üstündeki çeşmelerde sudan geçirip çantanıza asarsanız hemen kuruyorlar zaten. akşamları serin oluyordu biz gittiğimizde, o yüzden uzun eşofman ve sweatshirt de götürmüştük ama sizin tarihte belki gerekmez. yürürken ayağınızda bilekli bir bot olsun ve boynunuza da bir şal ya da bandana gibi bişey dolayın, yüzünüzden gözünüzden akan terleri silmek için çok iyi oluyor :) terlik mutlaka götürün, akşamları botları çıkarıp bir rahat etmek istiyor insan. sonra güneş gözlüğü, güneş kremi, mayo/bikini, havlu. biraz ip bulundurun yanınızda, gece kaldığınız yerlerde ağaçlara gerersiniz ve kıyafetlerinizi kurutmak için asarsınız. tütsü götürebilirsiniz. çok sinek oluyor akşamları. eğer çadırın önünde oturmaya haliniz kalırsa yakarsınız yaklaşmazlar.

yürümeye mümkünse sabah 7 de falan başlayın. bizim gibi 2de yola çıkıp öğlen güneşinde kayalara sinek gibi yapışmayın :) 7 de yola çıksanız, yürümeye dayanabilirseniz 8 saat sonra kabak koyuna varırsınız. bana kalırsa ikinci gün yürümeyin kabakta takılın, dinlenin. omuzlarınızı ve sırtınızı fazla üzmeyin. üçüncü gün tekrar kabak’tan yola çıkarsanız yürüyerek yediburunlara varabilirsiniz. kabak’tan yediburunlar’a giden yol haaaarika bir yol!! yorgun olmama rağmen hiç bitmesin istedim. manzarası da şahane.

bu rota için, başlangıçta kişi başı 1.5 litre su almanız yeterli. yürümeye başladıktan 3 saat sonra falan su doldurmak için çeşmeler göreceksiniz zaten.

biz ilk gün 2de yola çıkıp 6 saat yürüdük ve kelebekler vadisinin üstüne kadar gelebildik. bu da yaklaşık 10 km bir yol demek oluyor. şehirde 10 km’yi 2 saatte yürürken burada işler değişiyor tabi. yürüyüş planınızı yaparken lycian way uygulamasından kilometrelere bakıp 1 kilometreyi yaklaşık 40 dakikada gideceğinizi düşünerek yürüyüş planınızı yapabilirsiniz.

Midilliye veya sakıza gidebilirsiniz. Ayrıca karayoluyla thasos’a gidip koyları geze geze tatil yapabilirsiniz

sakız adası!

deniz muhteşem. orada araba kiralayıp farklı plajlara giderseniz bir sürü sakin, sessiz ve türkiyedekilere bin basan kumsallar keşfedersiniz. kalabalık seviyorsanız organize ve popüler plajları da var, deniz gene çok güzel tabi. akşamları deniz kıyısında herhangi bir salaş tavernaya gidip uzo ve deniz ürünlerinin dibine vurabilir, türkiyedekine göre komik fiyatlar ödersiniz. ayrıca ada halkının tek geçim kaynağı türkler olduğu için midir yoksa zaten sıcakkanlı insanlar oldukları için midir bilmem ama muhteşem davranıyorlar turiste. Kazıklanma korkusu olmadan, güleryüzlü ve tatlı dilli bir hizmet alıp dilediğinizce tatil yapabilirsiniz.

biz 4 senedir her yaz gidiyoruz. bir kere gittik sonra bağımlısı olduk.

2000 euronun çok daha altına çıkarsınız bu arada.

ikinize de çok teşekkürler.
aracım yok. İstanbul'dan en uygun ve hızlı özellikle bayram döneminde en sorunsuz ulaşım yöntemi nedir ? Uçakla izmire gelip ardından nasıl ulaşım sağlayabilirim ?

İkinci olarak önereceğiniz oteller neresidir ? Orada araç kiralayıp gezerim büyük ihtimalle ama ilk gittiğimde kalacağım bir yer belirlemem gerek. Bayram dönemi gideceğim yayan kalmayayım.

sakız için konuşursak, çeşme'den kalkan feribotlar var. bir şekilde çeşmeye gelip o feribotlarla yarım saatte sakızda oluyorsunuz. chios sunrise tours, ertürk, turyol gibi feribot firmaları var. hepsi fiyat ve kalite olarak üç aşağı beş yukarı aynı. ben sunrise tours'u daha çok seviyorum, feribotları daha tatlı :)

her zaman kaldığımız ostria seaside studios'u öneririm. fiyatı çok uygun, ama rezervasyonu booking'den yapmayın. adama mail atın, öyle olunca çok daha indirimli kiralıyor. odanın içinde mutfak malzemeleri, ocak, buzdolabı, tuvalet var. balkon var ve balkonun deniz manzarası şahane. kahvaltı/akşam yemeği yok ama zaten olmasın da. farklı farklı yerlerde yemek en güzeli. otelin sahibi de inanılmaz tatlı bir adam. ama bu saydığım şeyler sakız için standart kriterler galiba. şimdiye kadar gidip de kötü bir otele denk gelen duymadım. her otel iyidir.

benim dediğim otel katarraktis bölgesinde, deniz kıyısında. bunun dışında popüler ve denize kıyısı olmayan köylerin içinde de oteller var. örneğin kambos bölgesinde eski taş konaklarda da kalabilirsiniz. merkezde ya da karfas'ta kalmayın ama bence. gereksiz kalabalık, hele ki bayramda.

bir de şu yazıyı okumanızı tavsiye ederim. biz ilk defa gitmeden önce bunu okumuştuk ve buna göre gezmiştik. eski olmasna rağmen çok detaylı yazmış, tam bilmeniz gereken şeylerden bahsetmiş bence.

nereyekacsak.com

*kapı vizesi için de 2 hafta öncesinden başvurmanız gerektiğini hatırlatayım.

mikanos gece hayatı olarak iyi diyorlar ve plajları içinde. kapıda vizeye feribot şirketleri yardımcı oluyor.

Sakiz adasina arac olmadan gitmek mantikli mi peki?
Ornegin Midilli'de arac olmadan eliniz kolunuz bagli olur

yoğun bir meşgale ve psikolojik destek.

azaltarak bırakmaya çalış hocam. sen şimdi bir anda bıraksan bunları kafayı yersin.

Bir hastaneye git, bu şekilde yaşayan insanların başına neler gelmiş, nelerle boğuşuyorlar gör.

yavaş yavaş bırakmaya çalışırsan bir bakmışsın yavaş yavaş artırıyorsun. en iyisi bir anda bırakmak. bir süre zorlanırsınız ama sonra bir bakmışsınız hiç aramıyorsunuz bile.

günde birkaç bardak hem türk kahvesi hem filtre kahve hem de hazır çözülebilen kahve içen biriyken bir anda bıraktım. ilk 2-3 gün durduk yere burnuma kahve kokusu geldi. hatta dibinde kahve kalmış termosumu bile açıp koklamıştım kahve kokusu almak için. sonra geçti. şimdi hiç aklıma bile gelmiyor

Ben bu tekniğin çok faydasını gördüm.

www.mindfulness.org.au

@yemrem hocam sende aniden bırakmak iyi gelmiş olabilir ama çoğu insanda öyle işlemiyor. kahveyi bile başlı başına bırakmak insanı delirtiyor resmen. yıllardır kahve tiryakisi olan birinin beyni o kadar çok açılıyor ki adenozin boşlukları artıyor ve vücut kafein gelmeyince tamamen yoksunluk çekiyor. o boşlukları kapatamıyor.

youtu.be

benim tavsiyem alışılagelmişten farklı olacak. kendine küçük hedefler koy. baştan kendini korkutma yani. sigardan gidelim. bir daha asla sigara içemeyeceğinden çok korkan bir beyin baştan bırakmayı reddediyor bence.

kendi yöntemimi açıklayayım.

"1 hafta boyunca sigara içmeyeceğim, 1 haftanın sonunda istersem gene içebilirim" diyebilirsin. yapabiliyorsan bu saydıklarından 2-3 tanesini sadece 1 haftalığına bırakmayı dene. ama tamamen bırak, sıfır tüketim olsun bu bir hafta boyunca. ve kendini kandırma, 1 haftanın sonunda çok zor geldiyse başlamak istediklerine gene başla. başla dediysem gene günde 1 paket içme ama. abartmadan, tadını çıkararak iç. bunu hakettin. o sırada bir başkasını gene 1 haftalığına bırak.

1 hafta bırakıp tekrar başladıysan da bunu abartma. mümkün olduğu kadar kısa süre içmeye devam edip sonra gene 1 hafta bırak. tekrar bırakmak düşündüğünden çok daha kolay olacak inan. sen beyninin istediklerini yaparsan o da senin istediklerini kolayca yapmanı sağlıyor. "taam ya alt tarafı bi hafta. bunu da yapamayacaksam ben zaten öleyim" diye düşünüyorsun ve o 1 hafta; sonrasında da içebilecek olmayı bilmenin rahatlığıyla müthiş kolay geçiyor. bir süre böyle gittikten sonra bu 1 haftaların sonunda bir gün şey oluyor, "e bu seferki bi hafta baya kolay geçti, acaba bu hafta hiç başlamadan 1 hafta daha mı içmesem dayanabilir miyim ya?" diyorsun.

bana kalırsa millet "tamamen" bırakmayı kafasına koyduğu için bağımlılıklarını bırakma sürecinde bu kadar zorlanıyor. ha başaran da var tabi ama başarısızlık oranı çok daha yüksek. başarısız oldukça kendine olan inancını da kaybediyorsun üstelik. beynini kandırmamak ve ona yalan söylememek burada kilit nokta. beynine "bitti artık, bir daha asla sigara alkol yok sana" dersen beynin sana diyor ki "bu savaş demektir! görelim bakalım kim kazanıyor" ve genellikle de sen kaybediyorsun. ama beynine "tamam tatlım, zor olduğunu biliyorum da azıcık bir süre bırakırsan sana söz gene içebilirsin" dersen bunu kabulleniyor, seninle savaşa girmiyor. içmeden de yapabildiğini gördükçe daha da hırslanıyor, daha uzun süre yapmak istiyor.

bir de şu "eğer 1 sigara içersen gerisi gelir" olayına da kanma, bu insanların sigarayı bırakmaması için söylenmiş koca bir yalan bence :D beyninle oturup güzel bir anlaşmaya varırsan, orta yolu bulursan arada bir sigara içmekle sigaraya tekrar başlamazsın. ben mesela sigarayı bıraktım. şu an canım çok isterse içiyorum. örneğin ayda 2-3 tane. o benim bağımlılığımdan kurtulduğum için kendimi ödüllendirme şeklim. bırakırken de bu şartla bıraktım, canım istediğinde gene içeceğim dedim.

ha baktın 1 hafta çok zor geçiyor, daha kısa hedefler bile koyabilirsin. örneğin birkaç gün. sonra yavaş yavaş istediğin ve iradenin elverdiği ölçüde bu süreyi uzat. zaten bu yaklaşık 1 aya çıkardığında bağımlılığın da büyük ölçüde bitmiş oluyor.

Psikolojik destek alırsanız bu alışkanlıklarınızın temelindeki sorunu da çözmüş olacaksınız.

Tabii ki size iyi gelecek aşağıda bazı yöntemler vardır ama Bağımlılık konusunda uzmanlaşan bir psikiyatristten destek almanızı öneririm. Devletin de bu konuda ücretsiz programları oluyor.

www.ogelk.net

Evet eklemelisiniz

evet.

aslında daha uygun olanı 2 paket malt özü koymanız. genelde şeker koyulması tadı kötü etkiliyor denir, ama bira kitinden bira kitine göre de değişir tabi bu.

şu an elinizde bir paket malt varsa onu ve +500 gr da şeker ilave ederek devam edin, bir sonraki kitinizi de full malt ile yapın bence.

aslinda kit tariflerinde genelde kit ile birlikte 1 kg seker diye belirtilir.
1kg seker degerine 1,4kg DME ile ulasiliyor diye hatirliyorum. (asagi yukari bu seviyede).

o yuzden en az 500gr eklemelisiniz diyeyim. ben olsam 500gr DME + 750 gr seker ile yapardim.

@a340,

DME üzerinde şeker yerine 1/1 oranda kullanabilirsiniz diyor. Bu sonuç olarak 500 gram şeker 500 DME anlamına gelmez mi.

Şeker eklemeyebilirsiniz istemiyorsanız. Sadece kuru malt özü ile olabilir alkol oranı düşük olur tabi diğerine kıyasla. Ben koyu kuru malt özünün yanına birde buğday malt özü eklemenizi tavsiye ederim. Hatta ona rağmen 500 gr şeker de koyabilirsiniz. %6-%6,5 dolaylarına şişe şekeri ile birlikte bir alkol oranı yakalarsınız.

@FAtE,

Ürünler elime ulaştı, bugün kiti kuracağız. Elimizde sadece kuru malt özü var. +500 şeker koysak tadı kötü mü olur? %5 civarı bize yetiyor aslında, fazlasını sevmiyoruz :)

hayır +500 şeker koyarsanız tadı kötü olmaz, çok da güzel olur bayıla bayıla içersiniz. ama hepsini malt ile yaparsanız tadı çok daha güzel olur (çoğunlukla). aa bundan sonra böyle yapayım en iyisi diyebilirsiniz. demeyebilirsiniz de, tamamen bira kitinize ve damak tadınıza bağlı bu. zaten normalde sadece 1 kilo şekerle de yapanlar var, ya da alkol oranı artsın diye 1 kilo şeker + yarım kilo malt ile yapanlar var falan. bu işin belli bir standardı yok yani. hepsi de gayet de güzel oluyor.

eğer sadece 500 gramlık malt ile yaparsanız %5 alkol oranına ulaşamazsınız. çok düşük alkollü bir biranız olur. önermem. ayrıca eğer sadece 500 gramlık malt ile yapacaksanız ve şeker eklemeyecekseniz daha az maya koymanız gerektiğini de hatırlatayım. 1 paket mayada yaklaşık 1-1,5 kilo şeker ya da maltı sindirebilecek miktarda maya bulunur. sadece 500 gram malt koyacaksanız mayanın da yarısını eklemeniz doğru olur diye düşünüyorum yoksa maya kokar biranız.

bu soruların çok daha ayrıntılı ve bilimsel cevaplarını butikbira forum'da bulabilirsiniz. aldığınız bira kitinin ilgili başlığına bakarak başlayın, orada mutlaka birileri deneme yanılma sonucu elde ettikleri en iyi kurulum tavsiyesini vermiştir. ben foruma bakmadan sipariş vermiyorum. kimi kitte mesela biraz malt biraz şeker eklemek daha uygun sonuçlar veriyor, kimi kitte full malt eklemek öneriliyor, bazen kitten çıkan maya değil de başka bir maya kullanırsanız daha güzel olduğunu söylüyorlar, bazen çok minik püf noktaları oluyor kitapçıkta yazmayan vs. bunları foruma bakmadan bilemiyorsunuz.

@istanbul kanatlarimin altinda,

teşekkürler. sadece kuru malt özüyle yapmayalım o zaman, düşük olması da pek iyi olmaz. %5 iyidir. +500 gram şekerle sorun olmayacağına göre bu şekilde kurabiliriz.

aslında butik biranın forumuna baktım, ama o kadar çok şey yazan var ki; herkes bir şeyler söylemiş, kafam karışıyor bazen orayı okurken. farklı mayalar da var ama maliyeti iyice artırıyor. şimdilik default ilerleyelim, sonuçları görelim ona göre kendimizi geliştireceğiz umarım :)

Bock kiti pek üzen bir kit değil, kendi mayasıyla kurun başka mayaya gerek yok. Şeker tadı bozmaz. Ben her kitimde en az 500 gr en çok 1 kg koymuştum sorun hissetmedim.

Bock'tan sonra Oranje Bock yapın 2 kit, buğday ve koyu malt ile yapın efsane oluyor. Ben 25 litre bu şekilde yapmıştım 26-27 litre de olurmuş baya gövdeli taş gibi olmuştu.

kurup şişelediğim bock kiti şuan 76. gününde. 500gr koyu kuru malt özü + 650 gr şeker koyarak yapmıştım. foruma baktığımda genelde 500gr değil de 750 gr koyun, bock kitinin alkol oranı düşük oluyor, biraz yükselmesi iyi olur tarzı yorumlar görmüştüm.

Sevdiğin işi yapmak

@veritaslibertas öyle de olsa dünyada tek sevdiğin şey işin olmayabilir.

50sinden sonra anca. Maalesef..

Zamanı kullanmada ustalaşınca yapılabilir. Zamanınızı iyi organize ederek, zamanınızı çalan size bi faydası olmayan olguları hayatınızdan çıkararak başlayın. Gerisi gelecek.
50'nizden sonraya bırakmayın o zaman bir çok şeyi yapacak mecal kalmıyor. Yapsan da gençlik gibi olmuyor daha başka oluyor.

Hem çok çalışıp hem de hayatı ıskalamayacağın bir hayat mümkün. Zamanı ve parayı iyi kullandıktan sonra gayet yapılabiliyor.

hiçbir şeyi kaçırmadan çok başarılı olanlar da var. iş hayatında çok disiplinli çalışmak ve boş yapmamak bence kilit nokta. iş yapman gerekirken “dur azıcık sosyal medyada takılayım” ya da “çocuklarla geyik yapayım” diyorsan, gene istersen çok başarılı olursun ama normalden fazla çalışman gerekeceği için hayatta kaçırdığın çok şey olur.

bir de bunun dengesini kurabilmek önemli. ne kadarlık bir başarı senin için çok başarı demek? dünyanın en iyisi olmaksa hedefin, iş hayatında çok disiplinli de çalışsan baya bişeyi kaçıracaksın mecburen. ama yükselip iyi bir yerlere gelmek ve alanında uzman ve tutulan bir kişi olmak da çok başarılı olmak demek.

para için çalışmayıp , paranın senin için çalışmasını sağlayacak bir sistem kuruncaya kadar malesef zor gibi.
en az bir 5-10 yıl it gibi çalışıp sistemini kurman gerekiyor gibi geliyor bana yoksa şüphen mi var.

çok çalışmadan bilim yapamazsın.
büyük başarıdan kastın bilim ise bir yolu yok.

para ise, güzel arabalar, güzel evler ise o kadar çok çalışmana gerek yok
yıllarını boşa heba edersin.

büyük başarının ne olduğuna bakarak değişir yani.

bilim için şunu da not edeyim.
kendini bir şeye vakfetmek, hayatını onu adayabilmek bir eğitimin ürünüdür.

çok başarılı olmaktan kastın ne? hangi alanda başarılı olmak? siyaset alanında başarılı olmakla akademik alanda başarılı olmak arasında hem süreç hem de sonuç olarak fersah fersah fark var.

ayrıca çalışmanın niteliği nedir? sen afedersin it gibi sabahtan akşama kadar çalışırsın en fazla takım lideri / şefi gibi bir konuma yükselirsin ama seninle aynı atölye, lab yada ofisteki bir başka adam/kadın, bilgi, deneyim yada zeka olarak senden artıları olduğu için senin çalışma eforunun belki de yarısını harcayarak senden çok daha üstün bir konuma gelebilir.

ha ayrıca kendi alanım için diyeyim -tasarım- hem başarılı olup hem de eğlenebiliyor insan. vardı böyle tanıdığım bir kız üniversitedeyken, ortak proje de yaptık. hatun yeri geldi it gibi çalıştı, yeri geldi başkalarını kullandı, yeri geldi yarışmalar için oy dilendi milletten ama her hafta sonu zil zurna sarhoş olmayı ihmal etmedi. şu an yurt dışında, inanıyorum ki 10 sene içerisinde "yurtdışındaki ünlü türk modacı" diye ismini duyacağız.

urfa hakkında bilgim yok ama kurumsal firmalardan araç kiralamak gerekiyor. türk telekom vb firmaların kampanya kodlarıyla normal fiyatın altında kiralama yapılabiliyor. ayrıca avis gibi firmalarda online ödeme seçeneğinde de indirimler oluyor.

avis enterprise europcar gibi kurumsaldan şaşma yoksa başına iş alma ihtimalin yüksek

teşekkür ederim. peki neden kurumsal firmalardan araç kiralamak gerekiyor? yerelden kiralasak ne gibi bir sorunla karşılaşırız? araç arızalı ya da eski mi olur?

örneğin en uygun fiyatlı olan eurocars'ı aradım, yerel bir firma. 2018 model renault symbol verebileceklerini söylediler.

zeplin iyidir.

şöyle örnek vereyim bir arkadaşım bu işi yapıyor merdivenaltı tabirli kurumsal olmayan araba kiralama hatta arabaları da güzel arabalar.

kendisine sordum nasıl oluyor diye boş senete imza attırıyoruz abi kredi kartı yok dedi.
olum ben hayatta yapmam nasıl insanlar size güvenip imza atıyor dedim, kredi kartı olmayanlar vs geliyor dedi.
e araba çalınsa vs dedim gps var hepsinde takip ediyoruz dedi.
peki ben aldım arabayı düz yolda giderken şanzıman dağıldı nolacak dedim abi ihale sana kalır dedi. senete yazarız ödersin ödemezsen zorla alırız dedi.
yani arabanın her türlü pisliğinin ihalesi sana kalabilir. Pislik adamlardan oluşur bu tarz işletmeler bulaşmaya gelmez.

edit: düzgünü var pisliği var kurumsalın pislik yapanı da çıkar mutlaka dikkat et. son zamanlarda arabada sigara içtin 400 tl temizlik ücreti kestik benzeri cezalar yazdıklarını da duydum kurumsal şirketlerde aman arabanın içini vs kontrol et.

@basond allah razı olsun tüm soru işaretleri gitti kafamdan. ben de saf saf "yerel firmaların arabaları eski oluyor herhalde ondan önermiyorlar" falan diye düşünüyordum.
çok teşekkür ederim.

kurumsal +1. avis ve sixt pahali oluyor genelde. tecrubelerime dayanarak en uygun araclar enterprise, hertz, budget ve bazen europcar da olur diyorum. rentalcars.com'dan butun firmalari karsilastirip en uygununu kiraliyabilirsin.

Erkek arkadaşım araç kiralama ve al-sat işi yapıyor. Asla Urfalılarla iş yapmaz ve oradaki otomotiv sektöründen uzak durur çoğu dolandırıcı olduğu için. O yüzden paraya kıyın ve kurumsal bir firmadan kiralayın.

@crucio garenta, sixt ve hertz'in urfa 'da ofisi yok, budget'da ise araç kalmamış.

@jacque haydaa o kadar şanlı şehrimiz urfa dedik, sen neler dedin, oldu mu şimdi :) canımızın içi urfa halkını tenzih edelim, çoğu dolandırıcıdır demeyelim, aralarından çıkar tek tük diyelim :p

tabi ben bunca yorumun üstüne pintiliği bırakıp avis'ten kiralamaya karar verdim. (zeplin'de ekonomi sınıfı araç kalmamış.) hem işbankası kartı indirimiyle uyguna geliyor. alt tarafı 100 lira fark ödeyeceğim. her ne kadar normalde küçük esnaftan alışveriş yapmayı tercih etsem de, bu araba kiralama işlerinde fazla romantiklik yapmamak lazım anladığım kadarıyla.

sizlere de teşekkürler :)

Mutlaka kurumsaldan kiralanmalı + mümkün olduğunca ek sigortalar da yapılmalı. Kimden ne kazık geleceği hiç belli olmuyor.

@istanbul kanatlarimin altinda Hahah evet ya hiç hoş olmamış gerçekten. İşinde gücünde dürüst Urfalıları tenzih ederim elbette ^^

ben linki atıyorum kendisine, silmeyin.

hello!

"uzun zamandır yoktum biri demiş öldü; şimdi de yazsınlar ika geri döndü" demek isterdim ancak hala tam dönmedim :D biraz döndüm ama. artık ara sıra uğrayacağım. çünkü şöyle bir bakınca gerçekten özlemişim sizleri, dertleşmeyi, geyik yapmayı. elo haber etmese döneceğim yoktu sanırım.

iyi ki yazdın @janick teşekkür ederim hatırlanmak ne güzel. bu aralar deyim yerindeyse köpek gibi çalışıyorum. duyuruya biraz ara vermek zorunda kaldım. sözde geri dönecektim ama insan bir salınca tam salıyormuş.

ee ne var ne yok :D

tavana çelik dübel(kancalı da olur, kancasız alıp kanca da takabilirsin) www.mcskelepce.com.tr

çelik dübele takabileceğin uygun ölçüde fırdöndü www.celikermakina.com

fırdöndüye takacağın kumaş tertibatı

bir de hava

çelik dübelin 100 tanesi 24 lira, sen tane hesabı alsan alsan en fazla 5 liraya alırsın.

kanca desen o da 5 lira olsa 1 tane de büyük mapa fırdöndü alsan 20 de o tutsa 30 lira.
montaja da artık atarsın 20 30 bişeyler.

kumaş seçimi nasıl olur, kaça çıkar bilmiyorum. ama sana şerit şeklinde sağlam bi kumaş olsa, gerekli yerlere düğmük atarak bile kullanırsın.

ha aşırısı sağlam dikişli bişey istiyorsan, sağlam kumaş seçip, kunduracı ya da çantacılara diktirirsin.

normalini yapın önce, hoşunuza giderse havalısını yaparsınız.

benim saydığım şeyler endüstride kullanılan ürünler.

100 kilo çekeni de var 5 ton çekeni de, 50 ton çekeni de.

duyurudaki mühendis arkadaşlar kabaca bi hesap yapıp sana hangi boyun olacağını net olarak söyler.

montaj da önemli tabi, hatta tavanın harç malzemesi de.

kalkıp elektrik kablolarının geçtiği yerleri delersen mesela daha önce hiç görmediğin bir havayi fişek gösterisi izlersin.

ya da yapan adam sağlam monte edemezse, sorun çıkabilir ama yan yana 2 tane çelik dübel takıp bir tanesini safety amaçlı kullanabilirsin. benim odamda 3 tane yanyana takılı mesela 15 cm arayla üçgen formunda, araba bile çekerim tavana.(bisiklet asmak için yapmıştım, dübelleri taktım, ertesi günü bi baktım bisikleti çalmışlar ameka.) yine allah göstermesin ama kendimi asmak istesem yer hazır yani bi ipe kaldık.

cevaplar için sağolun arkadaşlar iki yıldır aktif olarak yoga yapıyorum ve yogayı çok seviyorum. denge konusunda iyi olduğumu rahatlıkla söyleyebilirim. bu hareketleri yapabileceğimi öngörüyorum ama elbette yapmadan önce güvenlik önlemleri alacağım.

yorumlarda biri edavatı nerden aldıklarını sormuş, yönlendirdikleri sitede 400 tl hamak ve askı malzemesi, ama tr'ye göndermiyor. belki siteyi kurcalar ve akıllı bir tornacı bulursanız fikir verebilir - tornacı diyorum, çünkü çok yaratıcı olabiliyorlar.

istanbul avrupa yakasında ikamet etmekteyim.

@douglas duyurunu hortlatmış olacağım ama evde kurdun mu bu sistemi acaba kumaş ne kullandın çok merak ediyorum

merhaba. evde hamak yogası yapıyorum 2 yıldır. şundan almıştım

www.svava.com.tr

yanında tavana asmak için gerekli şeyleri de gönderiyorlar. ama bizim bina yeni bina, ve yeni binalardaki tavanlar yanlış bilmiyorsam ytong(?) oluyormuş, bunlar o tavanlara asılmazmış öyle demişlerdi o zamanlar. taşımazmış tavan. ben de koridora iki ucundan vidalı bir barfiks demiri asıp barfiks demirine astım hamağı. dezavantajı, koridorda olduğum için çok hareket alanım yok. ama birçok hareketi gene yapabiliyorum.

senin bina eski tipse, normal beton kullanıldıysa linkteki hamağı alıp direkt tavana monte edebilirsin.

Giderim. 2 katı maaş çok ciddi bir kriter.

Haa, gittim iş tutturamadım, geri dönmek istersem nasıl olsa alırlar diye düşünüyorum. madem o kadar sevilen biri, geri gelmek istiyorum diye üstlerine söylerse alırlar.

12 yıl aynı yerde çalışmış biri olarak gidilir diyorum .
değişim gelişimdir.

@himmet dayi
Geri almaları mümkün değil. Öyle bir politikaları var. Giden geri gelemiyor.

ben giderim şu anki maaşımın 2 katını veren yere anında damlarım.

liberal +1. fiyat önemli kriter. bir de tabi mevcut şirketteki rahatınızı diğer tarafta bulma ihtimaliniz de yüksek bir kriter. bu ikisi benim konfor+gelir baremimi yeterince karşılıyorsa babamın oğlu olsa durmam geçerim.

iyi araştırıp gidin. mümkünse içeriden bilgi alın.

meydan okumak istiyorsan gidilir. ama rahatımı bozamam diyorsan gidilmez. her şey para değil. paradan daha önemli şeyler var bu hayatta.

belki gittiğin yerde daha çok para alacaksın ama kısa süreli çalışacaksın. sonra sil baştan istemediğin ve maaşı seni tatmin etmeyen bir yerde çalışmak zorunda kalacaksın.

fazla maaş alan futbolcu çine gider ama az para aldığı takımdaki kadar mutlu olamaz. o başarıları yakalayamaz. daha güzel yaşantısı olmaz. para için rahat bozulmamalı bence.

bulunduğun yerde ilerleme şansın ne? aynı pozisyonda kalıp senelik en fazla %10-15 zam oranlarına talim olmak bir seçenek de olsa bir yerden sonra potansiyelin kaybı olarak görülebilir. yükselme şansın varsa 1-2 sene içerisinde, 2 katı ücret de senin mevcut sorunlarını çözmüyorsa kalman mantıklı olur. ancak yükselme şansın yoksa ya da 4-5 seneden mümkün değilse, borcun harcın varsa ya da şimdiki kazancın istediğin hayatı yaşayacak kadar yetmiyorsa geçmek daha mantıklı.

comfort zone'dan çıkabilmek lazım yeri gelince, yeni iş demek illa anlaşılmayan arkadaşlar demek değil, o iş olmasa bile başka iş bulunabilir.

Fazladan bir maaşın hayatımda neyi değiştirip değiştirmeyeceğine göre karar veririm.

Çalıştığım şirketle konuşup bu teklifi ve düşüncemi açıkça söyler, karşıdan gelecek teklifi duymayı beklerdim. 2 kat çok cazip bir teklif.

önceden konuşurum ekip nasıl, çalışma ortamı nasıl firma yeni mi yoksa kurulmuş bir düzeni var mı? siz hangi düzende yer alacaksınız ve hareket kabiliyetiniz ne şekilde olacak?
eğer sıfır bir firma ise sizi alıp 4 ay çalıştırıp olmuyor kompisko deme ihitmali var sonra eski firmanıza da dönemezsiniz,
veya en dramatik senaryo o firmadan sizi çekip firmanın gerilemesini istiyor olabilir,
eski veya kurumsal bir firma ise sorun yok tabi de yeni bir firma ise sakıncalar var yine yeni bir firma ise sözleşmede min çalışma zamanı vs koymanız lazım 6ay 1yıl gibi yoksa 3ay sonra battık biz sayanora kompisko diyebilirler

liberal +1

hayatim boyunca hep sabitligi, stabilligi sevdim fakat konfor alanimi terketmeyi prensip haline getirdim. hep faydasini gordum.

bi odadaki en zeki/yetkin/zengin vs. kisiyseniz, yanlis odadasiniz demektir.

şu an çalıştığın şirketle konuşup bu şekilde bir teklifin olduğunu ve maaş artışının kafanı karıştırdığını söyleyebilirsin. böylelikle onlar kadar olmasa da 1.5x yaparlar belki maaşını. böylece hem rahatın bozulmaz hem de %50 maaşın artmış olur.

Gidilmez

şu an çalıştığın şirkete bu tekliften bahsetmek mevcut şartlarını iyileştirebilir.
"bakın bana şu firmadan şu maaşla iş teklifi geldi, ama ben burda mutluyum ve kalmak istiyorum. o yüzden beni mutlu edecek bir maaş teklif edin" dersen orta yolda buluşursunuz bence.

2 kati her zaman yuksektir. 1000den 2000e cikmak da onemlidir, 5 binden 10 bine cikmak da.

Şu an çalıştığın yerde bunu öne sürerek tekrar pazarlık yap. İyileştirme yaparlarsa kal, yapmazlarsa yeni yere geç.

bizim şirkette bir çocuk var. geçen sene "başka iş buldum gidiyorum" dedi, bunu duyunca terfi ettiler ve kaldı. gerçekten çok iyi bir elemandı ama, bunu hak ediyordu. hatta geç bile kalınmıştı bence. bugün ben yapsam yemez yani güle güle derler :D eğer o kadar iyi bir elemansan zaten seni de tutmak için bir şeyler yapacaktır firman.

çok alakalı değil ama dedikodu yapasım geldi. duydum ki, geçenlerde türkiye'nin en iyi şirketlerinden birinde 6 tane baş mühendis aynı anda istifa etmiş ve rakip firmaya geçmiş. iyi para teklif edildiyse gitmişlerdir yani neden kalsınlar ki. ben de işimden acccayip memnun olmama rağmen açıkçası 2 katı maaşa aynı ayarda firmaya giderdim.

İki yıllık tecrübem var, bahsettiğiniz detayların birçoğu kendi ölçeğimde benim için de geçerli ve %50 değil de %40 maaş artışını kabul ettim bugün şu an son saatlerim mevcut iş yerimde.

Ben de epey gel-git yaşadım ama diğer arkadaşların bahsettiği gibi konfor alanını terk etmek gerekiyor ilerleme kaydedebilmek için.

hııımııınaaaaa. gitmeyi bırak çalıştığım yeri bombalarım. uhhh paraya bak...

sorman abes, gidilir

aynı sektörde anı ayarda firmalar arasında aynı pozisyonda iki kat maaş olmaz.İşin yükselme kısmından bahsetmemişsin.Yükseliyorsan git.

Aynı konfor artı iki katı maaşsa gidilir. Ama sadece iki katı maaşsa düzenini bozmaktan korkuyorsan gidilmez herşey para değil günün büyük bir kısmını işte geçiriyoruz orada huzurlu ve severek çalışmak çok önemli.

Ben gitmedim pişmanım sen git

Değişim gelişimdir'e kesinlikle katılıyorum. Şimdiye kadar her türlü challenge'e atladım ve hiç pişman olmadım.

kekik kaynat iç. acıtma ama kekiği. kekik direk indirir bademcik şişliğini.

bence yazı beklemeden acilen muayene olup bu durumu doktoruna söylemelisin.

kullandığın her ağrı kesici, kullandığın her antibiyotik zarar olarak geri dönüyor sana.

belki doktor durumu değerlendirip yazı beklemeyebilir, hem sen de yaza kadar çile çekmek zorunda kalmazsın.

6 kutu antibiyotik ne demek arkadaş, çok aşırı bir miktar

boyunlukla takil hep.

doktora ne bakıyorsun ya, doktor dediğin antibiyotik yazar. işi o. (bağzı doktorları tenzih ederim ^^) senin bir türk hastası olarak görevin o antibiyotiğe gerçekten ihtiyacın olup olmadığını araştırmak.

maalesef şahsi fikrim, 6 ayda 6 kutu antibiyotik içtiğin için iyileşemiyorsun. çünkü antibiyotik bağışıklığı düşürür. (sürpriiz!) bağışıklığını yükseltmeye bak. bol vitamin, her gün limon suyu, sarımsak, karabiberli limonlu "doğal" bal (bu favorim) vs. bir de boğaz kültürüne baktılar mı? kesin bakmadan ilaçları dayamışlardır. ona baktır. bir de antibiyotik şu an bağırsaklarındaki bütün bakterileri öldürdü. yararlı olanlar da zararlı olanlarla birlikte gitti. oysa onlara ihtiyacın vardı. onları yenilemek için bol bol probiyotikli gıdalar ye. turşu suyu, kefir, ev yoğurdu vs. aslında antibiyoik yazan HER doktorun hastasına bu tavsiyeyi vermesi gerekiyor.

alıntıdır:
<Louis Pasteur 1877'de ilk antibiyotik ilaç olan Penisilin'i keşfettiğinde "Bu ilaçla birçok hastalığın üstesinden geleceğiz. Ancak iyi huylu bakterilerin insan vücudu için hayati öneme sahip olduğunu unutmamamız gerekiyor" demiş>

geçmiş olsun. böyle antibiyotik alarak çok ama çok zararlı bir şey yapıyorsun. ileride geri dönüşü olmayan ve sebebinin antibiyotik olduğunu hiç aklından bile geçirmeyeceğin sağlık problemleri yaşayabilirsin.

@istanbul...+1

ben de bir kaç sene önce sürekli idar yolu ve boğaz iltihabı döngüsü yaşadığım yaklasik 5 aylik bir dönem geçirdim. bol antibiyotik...

en sonunda ateşim günlerce 39dan düşmedi. sabah ayrı akşam ayrı doktora gittim. aynı gun içinde hem sinüzit hem faranjit hem idrar yolu teşhisi koyup 3 ayrı recete bile yazdılar.. .her doktor da bir öncekini kesinlikle reddediyordu.

en sonunda enfeksiyon hast. polikliniğine gittim. meğer beta geçiriyormuşum. abartılar yatırdılar. 6 gün hastanede yattım. antibiyotik direnç testi yaptılar. pek çoğu antibiyotik içeren toplam 36 serumdan sonra toparlayabildim...

bence enfeksiyon hastalıklarına gidin. ve vücudu antibiyotikten temizlemeye bakın.

ben geçmişte kestane her sabah balı yemiştim 4-5 senedir öksürük nedir bilmem amaa bu aralar yine boğazım ağrıyor. bulsam yine yiyeceğim.

yolun açık olsun abi.

aile evlilik konusunda sizi oldukça etkilemiş görünüyor artık siz de o moda girmişsiniz. fakat bence sakin olmak lazım bir de özgüvenle ilgili bir sorununuz var sanırım kadın-erkek ilişkilerinde sizi üzebilecek bir durum bu. sorunlarınızın üzerine gidip kendinize güvenmeniz gerek.

önceki duyurularına baktım mesela konuşmayı bitiren bir kız var demişsin neden olarak ise senin sorunlarını kıza çok yansıtıp bunalttığını söylemişsin. istemeye istemeye de olsa seni ''the red pill'' okumaya davet ediyorum kadın-erkek ilişkileri konusunda ufkunuzu açabilir.

ayrıyetten trakyada büyümüş biri olarak @konusma ben konusuyorum daha bitirmedim +1

Tamam da kaçarsan emeklilik hakkın gitmiyor mu? Bir gün çalışamayacak durumda kalırsan, hastalığın kontrolden çıkarsa ya da ilaçlarını alamayacak duruma gelirsen, Bulgar Türkü kızla yerleştiğin ülkede ne yapacaksın? Her şeyden kurtulma istediğini doğal karşılıyorum ama bir de olasılıkları düşünmek lazım.

Bir de benim Bulgar Türkü bir akrabam var. Bazıları gösteriş meraklısıdır ve her şeyi dört dörtlük isterler. Onları tatmin etmek zordur. O rahat görünen kızla yaşamak tahmin ettiğin gibi olmayabilir.

Edit: AB vatandaşıymışsın. Bu durumda maaş almaya devam ettiğini düşünürsek, bulunduğun ülkeden daha ucuz bir ülkeye gitmen daha iyi olur o halde.

@dissendium: ülke degistirmeyecegiz. diger konulara katiliyorum. benim icin bu yasadigim cevreden kacma nedeni bu.

youtu.be

Abi boşver evliliği yaşın genç daha normal arkadaşlar edin içinden aşık olduğun kişi ile zaten evlenirsin

Lütfen evliliği düşüneceğiniz insanı kandırmayın, rahatsızlığınız ne ise açıkça söyleyin, kabul ederse ne alâ, ama söylemezseniz zaten nişan yahut evlilik sonrası öğrenecek, o zaman iki taraf için de herşey daha ağır olacak her manâda. Aileniz çok bencil ve olası yaşayacağınız sıkıntıları hiç düşünmüyor, herkes evlenmek zorunda değil ki. İnşallah hayatınızda herşey yoluna girer.

Senin gibi hayata adapte olamayan sık ruhsal sıkıntılar yaşayan birçok insan var kardeşim. Ben de bunlardan biriyim. Cok zorlaniyoruz evet ama bu bizim secimimiz degil ki? Biz boyle olmasini istiyor degiliz. Diger insanlara gore daha cok mucadele ediyoruz utanilacak bir sey kesinlikle degil. Karsindaki kisi ile konuşabilirsin zaten senin yanında olmayi secmezse ileride maddi durumun vs bozulursa da ayrilir bu tiplee. Gercekten seviyorsa seni yaninda olmayi sececektir. Yahu sem dusun kiz arkadasinda anksiyete bozuklugu falam var bunun icin birakir misin yoksa daha sıkı mı sarilirsin, kiyabilir misin? Kendine acimayi birak dostum.

Bulgar Türk'ü olan kızın zor bir karakterinin olması seni vazgeçiriyor bak, ki bu herkesi vazgeçiren bir şey. Sen ise bir kadının seni psikolojik rahatsızlığınla ve az kazancınla sevip kabul etmesini istiyorsun. Bu adil değil. Önce insan adil olacak ki sonra ona Allah adil davransın. Hak etmeyene niye adil davransın Allah?

Görüştüğün kızla Bulgar Türk'ü olan kız farklı kişilerse (yani yazdıklarından ben öyle anladım) neden ikinciyle kaçmayı düşünüyorsun da ilkine açılmayı dert ediyorsun? Açılma? Öbürüyle kaç. Kendine dert arıyorsun.

Psikolojik rahatsızlık dediğin mevzu, bilinçli ve sağlam bir terapist-hekim gözetiminde tedavi edilebilecek bir şey. Yeter ki inan ve bu yönde çabala, çabanı artır. Sadece ilaçla tedavi olmaz, yanına travma tedavisi ve bilişsel davranışçı terapi gerekir. Bunları alabilmen gerekir, bulunduğun ülke bunları sağlamıyor mu? Sağlaması lazım, hele ki malulen emekli olmuşsan.

Dostum farkında olmadan ve istemeden bencilce düşünmüşsün, fark etmeni sağlamak istedim. Farkına varınca zaten kendiliğinden vazgeçeceksindir bundan. Ama önce kendinle ilgilen, kendine ilgi ve şefkat göster ki insanları daha kolay anlayabilesin. Şefkat her zaman istekleri yerine getirmek demek değildir, şefkati sevgiyi iyi öğrenmek gerek.

Ailenin seni bu halinle evlendirmek istemesi biraz üzdü açıkçası. O ne öyle "sana ben bakamam git başkasını bul" mu demek bu yani? Gördüğün gibi insana kendinden başka hiçbir yardımcı yok, bir de tanıyıp sevenler için Tanrı'dan başka. Artık Tanrı'ya mı yoksa kendine mi, birinden birine sıkı tutun ve şifalanma yönünde alabildiğine yardır. Bak nasıl sağlıklı ve mutlu olacaksın. Tez zamanda şifalar dilerim.

sen neden evliliği bu kadar kafana taktın ki? tamam bekar kalmak istememeni anlıyorum. hayatın sonuna kadar ailenle yaşayıp onlar gidince de tek başına kalmak istemiyorsun. bu sebeple bulduğun ve seni “bu halde” kabul edecek ilk kızla evlenmeye razı olduğunu söylüyorsun. sanırım doğru anladım. ama bunda sence de bir gariplik yok mu?

psikolojik rahatsızlığını kendine büyük bir eksi olarak görmeyi bırakmalısın bence. “zaten ben hastayım, beni bu halde kabul eden kim olursa olsun evlenirim” diyerek kendine haksızlık ediyorsun. kimse mükemmel değil, herkesin sorunları var. şu duyuruyu bile 3-5 gün takip et de gör, ne manyaklar çıkıyor :) ama sevgili olacağımız ve/veya evleneceğimiz kişiyi bulduğumuzda o sorunlarına ve manyaklıklarına rağmen değil, o sorunlarıyla bir bütün olarak seviyoruz onu. eğer “rağmen” seversek bir gün gelir o sorunlar canımıza tak eder. senin okuldan arkadaşının yaptığı gibi “psikolojik sorunları vardı, ayrıldım” olur.

tavsiye: rahatsızlığını hayatının odak noktası haline getirme. kafana göre bir çevre edinmeye bak. evlenilecek kız arama, arkadaş olunacak kız ara. evlilik olursa olur, olmazsa da kıset değilmiş dersin. hiç evlenmemek, çekemeyeceğin biriyle bir ömür beraber geçirmekten iyidir.

bence:

bulgar kızla kaçma
türk kızla evlenme

öncelikle kendi sorunların üzerinde çalış. hayata tutunmanın yolunu bul. yani ben mutluyum. ayşeyle olursam daha da mutlu olucam ve ayşeyi de mutlu edeceğim diye düşünüyorsan devam et. kendi kendine mutlu olduktan sonra kızlardan hangisi ile daha mutlu olacağına karar ver. son olarak da seçeceğin kızla zaman geçir. ilişki yaşa. evet senle evleneceğim diye ilişki olmadan karar verilmez ki hocam.

"kendime bile katlanamiyorum evlilik gibi ciddi bir müesseseyi nasil kaldiririm bilmiyorum"

evlenicem her şey yoluna girecek diye evlenme. şu an x seviyesinde zorlanıyorken evlendiğinde bu 5x olacak, bir sürü yeni değişken olacak, farklı problemler eklenecek ve hayatında kendinden başka birinin daha sorumluluğu olacak.

kendi problemlerini çöz, baskıya boyun eğme. onlar hayatın bir düzene girsin istiyorlar ama senin yerine onlar evlenmeyecek, sen evleneceksin. 31 yaş daha, neyin geç kalmışlığı.

bulgar kızla kaçma fikri de saçma geldi.

Ben de pinkpeony'e katılıyorum. Acayip zor bir şey bir insanın daha sorumluluğunu üstlenmek, sevgililik bile zor açıkçası.

Yazdıklarının hiçbiri yok ama tek favorim Londra

mimari olarak barselona, roma ve prag. barselona’nın dali binaları var, şehir de benim favori şehrim her açıdan. roma’da ise her apartman ayrı bir sanat eseri. prag’da ise gotik mimarisi çok iyi. o prag kalesini görmelisin, fantastik bilgisayar oyunlarındaki korkunçlu kaleler gibi.

doğal güzellik olarak ise amsterdam çevresindeki edam volendam giethoorn gibi tatlış köyleri, milano çevresindeki como, lecco gibi gölleri ve bu gölleri çevreleyen dağları önerebilirim.

tabi bunlar dışında benim daha görmediğim ama çok merak ettiğim kuzey ülkeleri var. oraların doğası bi ayrı güzel diyollar.

yerel tat olarak avrupa’da adam gibi hiçbir şeye rastlamadım. domuz etinden yapılan yemekler dışında her şey buralarda da kolaylıkla bulunuyor zaten.

1-floransa
2-firenze
3-florence
4-florenz
5-florencia

londra en ustte ama yesil pasaportla gidilmiyor sanirim
berlin yasam ve modern mimari
firenze tarih mimari dogal guzellik tuscany yoresini gezerseniz. cinque terre de yapilabilir.
barcelona mimari yasam vb

fiyat performans ariyorsaniz prag

1- Londra
2- Budapeşte
3- Barcelona
4- Roma
5- Brugge

yerel tada ayri bi mesaj atayim

londrada fish and chips harici ingiliz yemegi yemeyin. ama milyon tane kaliteli restoran var thaisi mexicani lobsteri. lobster yiyin.

berlin - sabah kahvaltilarini pastanelerden aldiginiz seylerle yaparsiniz en guzeli bu heralde. et snitzeli (domuz degil inek eti) deneyebilirsiniz de cok da farketmez. doneri de meshur ahah.

firenzede bistecca yani biftek meshur. onun harici pasta pizza dolce takilirsiniz, italya zengin yemek konusunda ac kalmazsiniz.

barcelona paella diyebilirim tapas diyebilirim ama genel olarak zayif bence. seafood bulabilirseniz oyle takilin .

@kveldulv

Sanırım kıta avrupası demeliydim :) vize çıkartmama gerek kalmayacak yerleri arıyorum evet :)

gittiklerim arasından
1-paris
2-le havre
3-floransa
4-Amsterdam
5-roma

yazanlar yazmis zaten onlari tekrarlamak istemiyorum da ekleme olarak balkanlari da aklinizda bulundurun derim. belgrad olsun saraybosna olsun makedonyada ohrid olsun ozellikle dogasiyla cok guzel yerler. gidemedim ama hirvatistan da gayet guzel yorumlar alan bir yer.

1 edinburgh
2 stockholm
3 Prag
4 Bergen

barcelona
paris
kopenhag
floransa
amsterdam

@bartman

Balkanlar kesinlikle aklımda, hatta biraz fazlaca vakit ayırıp gezmek istiyorum. Vize istemediği için onu biraz öteliyebilirim diye düşündüm sadece. Pasaportumun süresinin bitmesine 1.5 yıl kaldı. Son 6 ayı zaten çıkamıyoruz. Şu 1 yıl içerisinde gezebileceğim bir rota olusturaym diyorum kendime :)

Barcelona
Roma
Viyana
Stockholm
Brugge

Şahsen gorduklerimden Almanya kentleri, Amsterdam, Zürih, sofya, Saraybosna, Budapeşte, Prag vs kıyasla bunlar. Özellikle ilk planda olmasa da Viyana sağlam bir araştırma ya da rehber ile gezildiğinde olağanüstü bir yer bence.

Gormediklerimden ise Portekiz kentleri sanki çok ilgi cekiciymis gibi geliyor. Bir de İngiltere.

paris
roma
prag
amsterdam
beşinci yok.

Stockholm
Edinburgh
Reykjavik (ve cevresi)
Barcelona
Amsterdam (buraya bagli olmasa da giethoorn dahil)

Bu listeye her biriyle esit derecede ikame edebilecegim londra, roma, porto, lizbon (sintra dahil), budapeste, bangkok (avrupa ile sinirlamadigin icin + budist mimari seversen egzotiktir), venedik, brugge, antwerp, munih, viyana, prag, tallinn, krakow, riga (biraz daha ikinci planda olmak uzere), dubrovnik ve split'i dahil edebilirim.

Favorim Floransa ve Roma. Onun disinda "bayildim buraya" dedigim Avrupa sehri olmadi ama Budapeşte ve Amsterdam da guxel diyebilrim. Amsterdam harika bir sehir ama gezmek icin o kadar da guzel olmayabilir. Sehrin atmosfero guzel bana sorarsan.

prag, floransa, roma, selanik

iki puan kendi içinde bir anlama sahip olsaydı ya da bir grubu simgeleseydi olurdu ama bu haliyle yanlış diye düşünüyorum, direkt refere edebileceğim bir kaynağım yok.

buna gelene kadar ne hatalar yapıyorlar, kimsenin umrunda bile değil artık.

bence 2’yi rakamla yazmalıydı. ben bu cümleden “fenerbahçe 1-2 puan falan kaybetmiş” gibi anlıyorum

dogru cunku o "iki puan" bir kalip halinde. bir puan kaybedemezsin neticede. "çok lezzetli bir elmayı ağaçtan düşürdük" demege denk. dogru.

rakamla yazilmaz.

@istanbul'un dediği gibi anlamıyorum ben mesela. öyle anlaşılması için kendisinin de yazdığı gibi rakam tire rakam halinde yazılmalı.
oradaki "bir" belgisiz sıfat.
niteleme+belgisiz+sayı sıfatı yer almış yanılmıyorsam. fenerbahçe cümlesi doğru ama senin örneğinde anlamadığım bir yamukluk var. bana öyle geldi. :D

bugünlük motivasyonum akşama taze yoğrulmuş etli çiğköfte yemek:)))

bu akşam için birbirinden şahane iki motivasyonum var

1.sevgiliye sarılmak
2.yoga

ingilizce çalışmak sanırım.

1. netflix and chill
2. coin borsasının önünde saatlerce oturup araştırma yapmak.

akşam olsa da yatsam, evet.

Bitki çayı karışımı yapıp battaniye altında dizi izleyip kitap okumak. Sırf bu yüzden evde büyü yapacak kadar çeşitli ot, bitki var.

Yoga yapmak.

Pikaba güzel bir plak koyup erkek arkadaşım ile kahve/ bira/ şarap eşliğinde sohbet etmek.


Eğer kendimi odullendirecegim kadar güzel geçtiyse günüm çay yerini sıcak çikolata alıyor :) bu da ayda 1 filan oluyor.

akşam olsa da yatsak.

Uyumak tabiki, başka bir şeye gerek yok.

Spor:) akşam olsa da salona gitsem.

farklı bira çeşitleri deniyorum, denerken dizi-film izliyorum.

Yemek yemek ve dizi izlemek. Sigir gibi yasiyorum.

Bira, fırında elma dilim patates ve cajun baharatı, ve mümkünse Walking dead, ya da shameless veya sağlam bir film.

şu aralar akşam olsa da laptopumu kucağıma alsam netflixten doya doya dizi ve film izlesem diyorum normalde izlediğim her diziyi ve filmi yarım bırakan bir insan olarak netflix beni çok değiştirdi :)

cebimde 750euro olsa vermem. ama cebimde 3000euro olsa veririm.

vermezdim, o tarz şarap tadımlı falan bir tatil tarzım değil. kulağa biraz sıkıcı geliyor. böyle şeylerden hoşlanıyorsam gene de vermezdim çünkü havuzlu villa fiyatı gereksiz artırıyor sanırım. madem 7-8 kişiyiz, herkesten havuzlu villa yerine daha uygun bir kalacak yer seçmelerini talep ederdim.

verilir. kendiniz de benzer bir şeyi yapsanız o bedele yakın olur. ancak kalınan yerdeki hizmet, yemek dahil olup olmaması ulaşım koordinasyonu vs. çok önemli. her şey 3/5 ve üzeri ise o para verilir bence.

ugrasmaya vaktim varsa kendim ayarlarim, bu tür aktiviteler astronomik tur fiyatlarina kilif olsun diye inanilmaz pahali gibi yansitiliyor fakat bi kere arastirmaya baslayinca goruyorsun ki en az 2 kati fiyat eklemeden tura dahil eden cok az yer var. dedigim gibi, vaktim varsa kendim organize eder cok daha iyi yapardim. vaktim yok ve param varsa verirdim cok dert degil.

Mercimek yap beni de çağır

Ezogelin ya da süzme mercimek

Şehriye çorbası
Olsa da içsek.

İşkembe

tarhana

balkabağı çorbası

Süt çorbası.

Pırasa veya balkabağı

yoğurtlu çorba vardı ya içine nane atılan, ismini unuttum şimdi. içinde ufak hamur parçaları da olurdu hatta

Domates, kaşar peyniri de rendele mutlaka.

işkembe.

Pancar, balkabağı, tavuklu, mantar bu dördünden biri güzel gider bence

yayla çorbası <3 en sevdiğimden <3

yayla +1
hem doyurucu, hem de çok kolay

klasik tarifi pirinç yerine bulgurla da yapabilirsin daha sağlıklı olur. bir de içine önceden haşlanmış tavuk eti, sarımsak, sirke ve karabiber eklersen tadı aynı işkembe çorbasına benziyor. üstelik hastalıklara karşı birebir.

kremalı mantar yap geç

buğdaylı mısır çorbası
www.nepisirsem.com

Kremali mantar +1

arabaşı

Soğan, domates(domates, sarımsak ve sütle sadece) ya da yayla ama pirinç yerine aşuredeki buğdayla.

tarhana

İlk aklıma gelen gürültü seviyesi. Nofrost ların ciddi gürültüsü olabiliyor.

a+ b+ gibi enerji seviyeleri.

iç hacim büyüklüğü

no frost olup olmaması

koyacak yere tam olarak sığabilmesi için ölçüleri

markası ve fiyatı

mutfağın kapısı ve bina merdivenlerinden geçip geçmeyeceği :)

nofrost mu iyi oluyor?

no frost günümüzde bir satış stratejisi.

şimdi no frost demek, buzluğu buzlanma yapmıyor demek. hani 20 sene önceki buz dolaplarının buzlukları 3 parmak buz içinde kalırdı ya, o yani.

ama günümüz teknolojisindeki no frost olmayan buz dolapları da artık buz yapmıyor(çok dandik bir marka alırsan bilmem de) arçelik beko vestel falan yapmıyor, yapsa da 2 3 mm civarı bişey oluyor.

www.hepsiburada.com

ağustos 2017'den beri bunun beyazını kullanıyorum. memnunum. arada tak tuk sesler çıkartıyor, su sesi geliyor vs ama bi sıkıntısı yok

öncelikle kolu önemli.
(git:urun.gittigidiyor.com )
kolsuz hem iz yapıyor hemde zor açılıyor. 2.5 senedir kullanıyoruz kollu al. dondurucu kısmı altta iyi oluyor.

valla açıkçası hiç belli olmuyor bu işler. bundan 10 sene önce öğrenci evimi dayayıp döşerken annemler hiç araştırmadan pat diye gidip Vestel'in en ekonomik segmentindeki bulaşık makinası, çamaşır makinası, buzdolabı ve ocağı set olarak almışlar. fiyatı çok uygunmuş. "araştırmadan olur mu yeaaa hem Vestel dandik marka, şimdi bozulcak, bana bir sürü iş çıkaracak kesin" falan dedim. ama 10 senedir hiçbir sorun yaşamadık hiçbir ürünle. hepsi ilk günkü gibi çalışıyor.

Vestel'i övmek için demiyorum ama bu işler şans işi biraz. sen gene araştır tabi.

Kediyi sahiplenemezsin ki, o seni sahiplenir. Canı istediğinde sevdirir, istemediğinde kıçını döner gider. Sabah bir bakmışsın yalayaark uyandırır, başka zaman eline aldığında kaçmaya çalışır. Sorunuza cevap: Kedi size göre değil, hem de hiiiç

Ben de kedi sahiplenmek istiyorum. Şu anlattıklarına bile güzel geldi. Beklentini çok yüksek yüksek tutuyor olabilir misin ?

Linç etmeyin demişsiniz ama bir kediden ne beklediğinizi anlayamadım? Saydıklarınız kedilerin özellikleri zaten, her hayvan gibi yer içer yatar. Ayrıca cool hayvandır, isterse sevdirir istemezse sevdirmez, işine geldi mi duyar gelmedi mi duymaz, kimseye müdanası yoktur o yüzden nankör diye iftira atılır. Bazı özellikle yavru kediler çok hareketlidir üstüne atlar acaip sevimlidir ama büyüyünce o da diğerleri gibi olur genelde. Kedi bizi sevdiği için ya da başka bir beklentiyle sevmeyiz, o umursuz hallerini bile severiz. anlaşılan o ki hayvan beslemek size göre değil, sahiplenip 2 gün sonra sokağa atacak bir hava veriyorsunuz, bence hiç hayvanlara ilişmeyin.

anlattığını dinlemeyip gidiyorsa boşver hocam sahiplenme. a*na koyam öyle hayvanın.

"Bişey anlatıyorum konuşurken kalkıp gidiyor."
hiç güleceğim yoktu :) kedi o yahu.
klasik koşullanma ile belki ufak tefek şeyler öğrenir ama genel olarak kafası nasıl eserse öyle.
çağırırsın gelmez, çağırmazsın gelir, perdedeki sineğe atlar vazoyu kırar, penceredeki kuşa atlar 3.kattan düşer, halıya sıçar, parkeye kusar, en sevdiğin çantana koku bırakır, masada unuttuğun tatlını yalar vb. vb. :))

uzun zamandır kedi besleyen biri olarak tavsiyem, hatta ısrarla tavsiyem, kedi beslemek işinden vazgeçmeniz. arkadaşınızın kedisini arada gidip sevebilirsiniz.

Yavru alıp büyütürseniz size birazcık daha bağlanabilir, sonuçta arkadaşımızın kedisi ve sizi sallamıyor pek.
Ama yine de beklenti çok yüksek olmasın, kediler günün üçte ikisini uyuyarak geri kalanını da öyle mal mal dolanarak geçirir. Canı isterse sevdirir istemezse tınlamaz bile. Ha kucak delisi dibinizden ayrılmayan kediler de var ama çok nadir.

iyice hindistana döndük, kediye tapan bir güruh yetişti ülkede, kedi sana değil falan diye ateş püskürüecek bir kitle oluşur aşağıda şimdi yorumlarda bak gör

aksiyon istiyorsan gelincik al, en temizi.

www.youtube.com

kedileri rahat bırakın kedi fetişistleri. evde beslemeye uygun değiller. evde hayvan beslemek hayvana eziyet.

şöyle düşün, sen çocukluk arkadaşınla olan samimiyetin aynısını arkadaşının arkadaşı ile olan ilişkinde bekleyebilir misin ki arkadaşının kedisinden aynı şeyi bekliyorsun?

o kedinin arkadaşınla olan ilişkisi ile seninle olan ilişkisi aynı olacak diye bir şey yok. birde her kedinin huyu suyu farklıdır.

ben kediyi eve alalı 7 sene oluyor neredeyse ilk aldığımda bir tek mama yerken sevebiliyordum ondada kafasından başka yere dokundurmuyordu şimdi beraber yatıyoruz her gün mıncırıyorum falan.

kediden neden insanla özdeşleşmiş özellikler bekliyorsunuz ya shdjdjfjfjfd

hahah herkes niye bu kadar sert çıkmış anlamadım. bence çok komik bir duyuru olmuş :D

arkadaşının kedisi olduğu için sana o kadar pas vermiyordur. benim iki kedim var, birine 2 aylıkken, diğerine doğduğundan beri bakıyorum ve ikisi de gel deyince geliyor, dert dinliyor, teselli ediyor. tamamen yetiştirmeyle ilgili :p

elbette bu kadar değil. ama kedi yıllardır senin kedin olunca hem o sana daha alışkın ve sıcak davranıyor, hem de sen ona alıştığın için ne zaman ne yapacağını kestirip ona göre davranabiliyorsun. mesela kedilerimden birini sabahtan akşama kadar mıncıklasam hoşuna gider, o yüzden habire alıp yoğuruyorum. diğeri ise canı isteyince geliyor yatıyor çok ellersen kalkıyor. her kedinin başka başka huyu var. ama gel diyince gelen modeli yok bunların. aksiyon olarak ise uyumadığı zaman evde koşturur, yüksek yerlere zıplar, bardak devirir, yatağın koltuğun altına saklanıp birden bacağına atlar oyun için falan; böyle özellikleri olan modellerimiz mevcut. bir de default olarak her modelde lazer eklentisi var, lazer görünce dayanamıyorlar. bir dene bence.

aa ben :) “10-20 dolar çıksa iyi” diyerek girdiğim airdrop işinden tahminimin çook ama çok üstünde para kazandım. hala az da olsa devam ediyorlar. bence çok şey kaçırmadın.

üzerinde ne var?


:p üzerindekiler de etkiler. demek ki statiği çekiyorsun.

neyden kaynaklandığını ve çözümünü bilemiyorum maalesef ama aynı durum arkadaşlarımdan biri için de geçerli. çok garip bir şekilde, adam sınıftaki sandalyelerin demir ayaklarına temas ettiğinde çarpılıyor. bir keresinde herif çığlık attı ve sonrasında kolunun uyuştuğunu söyledi. yapı olarak da hiç öyle abartacak, drama yaratacak, laf olsun diye konuşacak biri değildir. birkaç kez çarpıldığına ve irkilişine ben de şahit oldum. dışarıdan bakınca acayip komik görünüyor ama cidden çok rahatsız edici olmalı.

bana da çok ama çok fazla oluyor. çatırtı ve çıtırtıları çok net duyabiliyoruz. iş de hep çelikle metalle, içerden bi iş için çağırdıklarında, çeliğe dokunup detayına bakmam gerekiyor ve o an 4-5 kişi hınzırca gülümsüyor, biliyorlar ki az sonra çatırtı sesleriyle o an yaşanacak. ben de gülmeyin olm durun yaa diye kedinin patisiyle korktuğu şeyi seri hızlı hareketlerle pıt pıt yoklaması gibi alıştıra alıştıra dokunuyorum. yine de çarpıyor.

ben kışlık kıyafetlerdeki statik elektriğe bağlıyordum, duyurunun birine de yazmıştım hatta ondandır diye, değilmiş.

bi de arabadan inince o kapıyı kapatırken neresinden tutarsam tutayım çatırt diye yine çarpıyor. bi keresinde plastiğinden tutup kapatayım derken plastikle metalin birleştiği bi çukura girdi parmak, orda voltaj bayağı yüksekmiş, hepten derin çarptı.

Yünlü şeyler giyiyorsan ve giydiğin ayakkabının tabanı yer ile tam izolasyon sağlıyorsa ondan olur.

ciplak ayakla toprakta gez.

statik elektrik, muhtemelen ayakkabılarınızla ilgili -elektrik üzerinizde toplanıp yere aktaramıyorsunuz-, değiştiğinde de durum aynı mı?

ilkokul fen derslerini hatırla. kazağa sürtülen kalem ve çekilen kağıtlar. burada kalem sensin, üzerinde statik elektrik var ve dokunduğunda çarpılıyorsun.

çözüm: sık sık toprağa dokunun, duş alın. stresten uzak durun

stress en büyük neden bende.
birkaç haftadır sıkıntılıyım ve dokunduğum her şeyi çarpıyorum mesela. canım acıyor. her kapıya dokunmam ayrı bir işkence. dün açık olan musluğun altına elimi tuttum, sudan elektrik çarptı. mantıklı bir açıklama aramıyorum artık. stresli dönemlerimde hep oluyor.

insanlara çok anlatma. bir keresinde mağazada çalışan bir kıza dokununca çarpmıştım, kız çığlık atıp kaçmıştı yanımdan. okuyorsa eğer, salak bi kızdı. illa evliya mı olmak gerek, illa büyücü mü olur çarpan, normal insan da bazen çarpar işte.
işyerinde bilgisayar, elektrik sistemleri derken daha fazla elektrik yüklenirsin.
no panic. geçecek.

her zaman oluyorsa giydiğin ayakkabılardandır. üzerindeki elektronlar ayaklarından tavana gitmeyip sende kalıyor ve birikiyor, dokunduğun ilk iletken de kapı olduğu için kapıdan yolcu ediyorsun elektronlar. tabanı kauçuk, plastik olmayan ayakkabı giyersen olmaz.

ayakkabılardan dolayı olması kuvvetle muhtemel; resmen aydınlandım. teşekkürler herkese.

ayakkabıdandır. beni de skechers ve çizme giydiğimde hep çarpıyor.

sandalye kaplaması polyester cinsinden muhtemelen. sandalyeyi değiştir ya da üstüne bişey at

bilgisayar dizüstü mü? touchpad denen hede vücuda statik elektrik yüklemesiyle ünlüdür.

Grip aşısını önermiyorum, hem öyle çok kötü bir hastalık değil hem de aşının çok işe yarayacağını düşünmüyorum

@cureforlove, grip olmak tabii ki kötü bir şey değil. ama önemli dönemlere denk geldiğinde sorun olabiliyor (sınav haftaları, seyahat vs.) normalde ağrı kesici bile kullanmam fakat yatıp dinlenme imkanı olmayınca ağrı kesici, burun spreyi falan kullanmaktansa aşının bir zararı yok ise yaptırmayı düşündüm.

doktor ve eczacı tavsiyesidir. grip aşısı yalan bir şey. yaptırma.

her sene bir sürü insan grip oluyor ve bu yüzden grip mikropları her sene daha da dirençli olmak için mutasyona uğruyor. sen aşı olunca vücuduna grip mikrobu alıyorsun ya hani, o senenin yeni grip mikropları senin aşıyla vücuduna aldıklarından çok daha çetin ceviz olmuş oluyorlar. dolayısıyla aşı bir işe yaramamış oluyor, hatta tam tersi boşu boşuna vücudu yormuş oluyorsun.

grip sözkonusu olduğunda doğrusu düzgün beslenmek. ben yıllardır hiç ilaç almam, antibiyotik kullanmam, aşı olmam ama hasta da olmam mesela.

grip diye nezle oluyor olabilir misin?

@alperz, grip olduğuna eminim. yüksek ateş oluyor ve ağır geçiyor.

Bizim fakultedeki enfeksiyon hocalari bize her ders mutlaka olun dediler, hatta zorunlu tuttular bile denebilir. Hepsi bu alanda uzman profesörler olduğu ve okuduğum okul da Türkiye'de onemli bi tıp fakültesi olduğu için bence olunması gerekiyor

@nundu

kimseye bilmeden etmeden laf etmek istemem, eminim değerli profesörlerdir. ama eğer bazı doktorlar ve profesörler grip aşısı olun diye diretmezse kimse grip aşısı olmaz ve grip aşısı üreticileri para kazanamaz.

bashico.blogspot.com.tr

Aşı karşıtlığı benim gözümde düz dünyaya inanmak gibi hatta daha zararlı bir batıl. Dünya sağlik örgütü başta olmak üzere tüm sağlık otoritelerin önerdiği aşıları komplo teorileriyle küçük düşürmek toplum sağlığı açısından da zararlı.

ben yaptırdıktan 2 hafta sonra penisim düştü.

neyse az buçuk ingilizcen varsa şunu oku, boşver kaynım bunu dedi, hocam şunu dedi zırvalıklarını. www.cdc.gov

Bazı seneler oluyorum, bazı seneler üşeniyorum. Bilim aşığıyım, modern tıbba güveniyorum. Aşı olduğum seneler 1, olmadığım seneler 3 kere grip oluyorum hiç sekmedi şu ana kadar.

Grip aşısı eğer yaşlı veya bebekle yaşamıyorsan, bağışıklık sistemin kuvvetliyse o kadar zorunlu değil. Güçlü bir insanı devirebilecek seviyedeki grip virüsü zaten aşı maşı dinlemez, ona özel ayrı aşı yaparlar en iyi şartta.

Öteki taraftan şunu farkettim ki grip olunca doktoruma gidiyorum, raporumu alıp işten azcık kafa izni alıp evde yatmış oluyorum. Düşününce avantajlı sayılırım.

Bu arada aşıların kar marjı çok düşük, eğer ilaç firmalarına saldıracaksanız kanser ilaçları ve insülin üzerinden saldırın ki manalı olsun.

aşı karşıtlığını ben de "batıl" buluyorum ama söz konusu grip aşısı %100 koruma sağlayan bir aşı değil, o senenin virüsünün alacağı şekil tahmin edilerek üretiliyor ve tutmayabiliyor(tartışmadaki arkadaşların benden daha iyi bildiği üzere). bu seneki "sürümün" çok başarılı olmadığı konuşuluyor mesela.

bu şartlar altında grip aşısının "pazarlanıyor" olması tartışmalarının çıkması bence mantıksız değil. bakış açısıyla alakalı aslında, kimi "%10 koruma ihtimali varsa bile yaptırın, bir önlemdir" diyor, kapitalist açıdan değerlendirmiyor bile, umrunda değil çünkü o kısmı, olmak zorunda da değil zaten. kimi de "ben göz göre göre bu insanların ekmeğine yağ süremem" diyor, hele ki %100 koruma sağlamıyorken. doğru ya da yanlış hangisi, en azından grip aşısı özelinde karar vermek hatalı olur diye düşünüyorum; herkes kendi bakış açısıyla değerlendirsin.

ben yaptırmıyorum, gerek görmüyorum.

Bağışıklık sistemin güçlü değilse yaptır demeye geldim.

Ben senelerdir grip olmuyorum, dolayısıyla yaptırmaya gerek duymadım ama sıklıkla gribe yakalanıyor olsam yaptırırdım.

aile sağlığı merkezindeki doktorum grip aşısı ve kafaya göre antibiyotik kullanılmaması konusunda inatçı birisiydi. Gerçekten grip olsak yataktan çıkamayacağımızı, hatta ve hatta ölebileceğimizi belirtmişti. grip virüsü için aşı geliştirilmekte ama geliştirilen aşı bir önceki senenin grip virüsü baz alınarak geliştirilmiştir. Virüs dediğimiz canlı kendi genetik yapısını değiştirebilme özelliğine sahip bir yaşam formudur. yani yaptırdığınız aşının bu seneki grip salgını için hiçbir faydasını görmeme ihtimali yüksek. Örneğin bir sene domuz gribi, başka bir yıl kuş gribi vb...

Antibiyotik konusuna gelirsek eğer, antibiyotik bakterilere karşı geliştirilmiş bir ilaçtır. Bakteriler virüslerin yaptığı gibi genetik yapılarını değiştiremezler. Bu yüzden antibiyotikler "gerektiği" kadar kullanılırsa işe yarar. Ama her sıkıntıda kafanıza göre antibiyotik kullanmanız da bakterilerin antibiyotiklere karşı bağışıklık kazanmasına neden olacaktır.

sonuç olarak, kafanıza göre antibiyotik kullanmayın ve -şahsi fikrim- grip aşısı saçmalıktır.

"Antibiyotik konusuna gelirsek eğer, antibiyotik bakterilere karşı geliştirilmiş bir ilaçtır. Bakteriler virüslerin yaptığı gibi genetik yapılarını değiştiremezler."

Yanlış

Evrim virüs ve bakteri gibi hayat döngüsü kısa canlılarda çok daha hızlıdır. (bkz: lenski deneyi) Bakteri antibiyotiğe bağışıklık kazandı dediğinde aslında antibiyotikle ölmemiş olabilecek %1 mutant bir bakteriden bahsediyorsun. O mutant bakteri hayatta kalınca sonraki nesiller hep aynı mutasyona sahip oluyor. O yüzden kafamıza göre antibiyotik kullanmamamız gerekiyor zira şu an 100küsür farklı antibiyotiğin %80-90nına dayanıklı bakteriler var ortalıkta.

Her sene yaptırıyorum.
Yani 10 grip saldırısının 4 ünden kurtarıyor.
Tamamen aşının içeriğine bağlı
Yan etkisini görmedim

Hocam yine herkes bi yerinden saydırmaya başladı.

19 yıldır grip aşısı vuruluyorum. Eğer bi yan etkisi çıkacaksa ilk bende çıkacak kesin diyorum hatta..

Olay şu: Deli miyim? hayır.. Herkesin gribi yaşama durumu farklı. Grip olup 3 gün yatıp sonra toplayan adam aşı vurulmasa da olur. Ama bende durum fena, grip bronşite hatta ordan yol bulursa astıma çeviriyor. Çocukluğum sayısını hatırlayamadığım iğneler, aylarca alınan raporlarla geçti. Durum böyle olunca, doktor tavsiyesiyle başladım. Sonrasında da gerçekten böyle sürünme durumum olmadı. Hiç olmuyor değilim. Çok daha az oluyorum ve çabuk atlatıyorum.

Şimdi herkes kendi bildiğini okusun.

grip asisi herkese önerilen bir asi degil. yapilmasi önerilen belli risk altindaki kisiler var. saglik personeli, yaslilar, koah hastalari vs vs bir liste var. bu sekilde risk altindaki kisilerdenseniz yaptirmaniz mutlaka önerilir. digerleri icin yaptirmasaniz da olur ama yaptirirsaniz da bir zarari olmaz. size kalmis.
asilar pazarlaniyor, cocuklari kisir ediyor, icinde civa varmis, domuz kani varmis sacmaliklari ise toplum sagligi ile oynamayi görev edinmis zirtopozlarin uydurdugu hurafeler. he diyin gecin. sizle bizle ayni oksijeni alip dünyanin düz oldugunu savunan insanlar da var sonucta.
grip asisinin icinde bir önceki sene en sik görülmüs 3 grip virüsü bulunur. bu sene de ayni Virus turlerinin hastalik yapacagi Garantie olmadigi icin de yüzde yüz bir koruma söz konusu degildir. ama en azindan korunma sansinizi artirmis olursunuz, grip olacaksaniz da daha hafif atlatirsiniz. canan karatayci tereyagcilar da geldigine göre tükani kapatin. zeytinyagina tereyagi banip yerseniz kansere iyi geliyormus. canan karatay diyor.